İP_3 | "DÖVMENİN ZIRHI"

367K 12.1K 10.7K
                                    


Bölüm için, kar tanesi bırakın

Ve bölüm için yorumlarınızı bekliyorum. ✍️

3. BÖLÜM | DÖVMENİN ZIRHI

Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçecekmiş gibi gelecek.
Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek...

Sanki akrep ve yelkovan saatin değil de hissettiğim panik duygusunun üzerinde hareket ediyor, içinde yaşadığım zamanı panik duygusunun rengine boyuyordu.

Şaşkınlığın tenine bitişip dudaktan firar eden bir nefes gibi onun kuzgun siyahı gözlerine bitişmiş, en karanlık zindanda hapsolur gibi hapsolmuştum.

Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan, telefonu sakince kapatıp masanın üzerine bırakırken, "Ne oldu?" diye sordu. Sesinde meraktan çok alay vardı, yine de karanlık yanını bastıramıyordu bu alay. "Niye dehşete düşmüş gibi bakıyorsun?"

Ayaklarım geriye dönüp kaçacakmış gibi tetikteydi, sesimi bulmak beni şaşırtırken, "Kimsin sen?" diye sordum, şüphe sesimin göğünde uçan bir uçurtma gibi hareket hâlindeydi.

Siyah gözlerini avcı gibi kıstı, "Adımı mı merak ediyorsun yalnızca..." diyerek duraksadı. Ne düşündüğünü anlamak kadar, bir şey hissedip hissetmediğini anlamakta mümkün değildi. "...yoksa hakkımdaki her şeyi mi?"

İfadesiz bir sesle, "Her ikisini de," dedim, hiç tereddüt etmeden. O an bu gece olanların tesadüf olma düşüncesi, meyvesinden sıyrılan çekirdek gibi sıyrıldı zihnimden. "Kolundaki tarih..." Yutkundum, çünkü endişe göğsümü tırmalıyordu. Belki konuşarak vakit kaybetmek yerine hemen evden kaçıp gitmeliydim. "Kolunda neden benim doğum tarihim var?"

Yüzü ciddileşti, bakışlarında çakı gibi parlayan alay hızla yuvasına girince, "Yeryüzünde bu tarihle alakası olan tek kişi sen değilsin," dedi, buz gibi bir sesle. "Kimse çok önemli olmadıkça, içinde geçmişi yük gibi taşıyan bir tarihi, bedenine kazımaz. Benim için değerli olan iki insanı kaybettiğim, bir an bile olsa unutmak istemediğim bir tarih."

Haklıydı, niye böyle kuruntulu davrandığımı bilmiyordum ama yanlış kanıyı büyütüp konuyu başka yerlere taşıdığım için ondan özür dilemeyecektim. Sessiz kaldım.

Bana yönelen çıplak adımları düşüncelerimi bıçak gibi keserken, yine de bu adama güvenmediğim için bir adım geriye sendeledim. Tam önümde durup elini uzattığında bu geceden sonra aklımdan çıkmayacak olan akşamın karanlık kokusu, tehlikeli bir yılan gibi tenime dolandı. "Edim," dedi, anlamamış bakışlarım bana uzanan elinden yüzüne çıkınca ekledi. "Kim olduğumu sordun. Adım, Edim Demiray."

İşte yine bu gözler kanımı donduran bir ifadeyle ruhuma kadar bakıyor, bir tohumu toprağın kalbine bırakır gibi meşum hisleri içime bırakıyordu.

Gecenin geç saatlerinde bu evde hiç tanımadığım yarı çıplak bir adamla tanışma fikri çılgınca gelse de söküp atamadığım tereddüt hissiyle birlikte, elimi uzatıp avucuna bırakırken mesafeli bir sesle, "Lavin," dedim, onun aksine ben soyadımı tanışmaya karıştırmayarak.

Edim, avucundaki elimi sıkıp, "Elbette osun," dedi.

"Anlamadım?" Saçlarım henüz kurumuş değildi, üşüdüğümü de hissedebiliyordum. "Ne demek istiyorsun?"

"Yani... Sıra dışı bir adın var, tıpkı senden beklenildiği gibi," dedi, ama ne adımın ne de benim sıradışı olduğumu düşündüğünü sanmıyordum. Gözlerinde gördüğüm uzaklık ve soğukluğun anlamı bu değildi. "Bana soyadını söylemeyecek misin?" 

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin