Küçük Kız Büyüdü

20 4 0
                                    

Odamda duran bir çok poşete baktım. Hepsinin içerisinde takılar, çeşit çeşit elbiseler vardı. Kocaman odanın ortasında poşetlerin karşısında küçük bir kız çocuğu gibiydim. Sanki o poşetler bana ait değildi. Sanki dokunmam yasakmış gibiydi. Aynanın karşısına geçip oturduğumda yüzümü inceledim. Gözlerim uykusuzluktan kapanmak üzereydi. Saçlarım dağılmıştı. Göz altlarım mora yakın bir renge bürünmüştü. Ne kadar da yorgun bir bedendi aynadaki, ne kadar da incinmiş. Sanki kimse anlamamış gibi onu, sanki kırıldıkça içine kapanmış gibi. Ölüden farksızdı adeta. Onu ölü yapmayan tek şey nefes almasıydı. Aynada ki bedeni inceleyerek sessizce fısıldadım. "Ah güzel kızım, sen böylemiydin?"

Derin bir nefes alarak aynanın karşısından kalktım. Aşağı indiğimde babamın ve Sera Hanım'ın evde olmadığını farkettim. Koltukta tek başına oturan babaannemin yanına oturup sessizce konuştum.

Elena: Ev neden bu kadar sessiz?

Babaanne: Poyraz uyudu. Sera kızım ile baban da dışarı çıktılar. Bugün gelmeyeceklermiş.

Başımı onaylar şekilde salladıktan sonra babaannem iç çekerek tekrar konuştu.

Babaanne: Mutlu musun Elena?

Elena: Değilim.

Babaanne: Ah, benim güzel kızım. Adetlerimize nasıl karşı gelelim? Biz kadınların konuşmaya söz hakkı bile yok.

Babaannemin cümlesiyle sessiz kaldım. Haklıydı. Kadınların bir değeri, önemi yoktu. Kapının çalmasıyla babaanneme baktım. Babaannem hızla koltuktan kalkarak kapıya yöneldi. Birkaç dakika aradan sonra içeri bugün kitapçıda gördüğüm Max Bey'i yanında eşini ve Steve'i gördüğümde şaşkınlığımı gizleyemedim. Babaannem yanıma yaklaşarak konuştu.

Babaanne: Steve'i tanıyorsun zaten Elena. Bu değerli hanımefendi ile eşi Max Bey de Steve'in ailesi.

Elena: Hoşgeldiniz.

Kısa bir selamlaşmadan sonra hepimiz koltuklara oturduğumuzda Max Beyin sesiyle oraya doğru baktım.

Max: Sanırım, küçük hanımın geleceğimizden haberi yoktu.

Babaanne: Biraz önce aşağı indi. Söylemeye pek bir vaktim olmadı.

Babaannem bana içten bir tebessümle döndü.

Babaanne: Elena, Max şiirleriyle ünlüdür. Zamanında çok kız yanıktı ama Max'ın gönlüne düşen Milen oldu.

Milen, Max Bey'in eşiydi. Saçları kıvırcık, gözleri mavi renkteydi. Üzerine giydiği beyaz elbise onun güzelliğini ön plana atıyordu.

Max: Elena, bugün benden bir şiir kitabı aldı. Umarım okumaya başlamışsındır.

Elena: Başladım. Şiirleriniz gerçekten etkileyici. Üslubu oldukça sade ve yalın.

Steve: Öyledir.

Steve'in konuya girmesiyle kendimi konuşmadan uzaklaştırdım. Milen, hanımın sesiyle kendime geldiğimde hafifçe gülümseyerek konuştum.

Milen: Sen nelerle ilgilenirsin Elena?

Steve: Bir şeylerle ilgilenecek bir zamanı yok, anne ama sesi insana huzur veriyor. Birkaç kez şarkı söylerken dinlemiştim onu. Resimlere karşı ilgisi olduğunu da duymuştum.

Ben de dahil olmak üzere herkes şaşkınlıkla Steve'i dinliyordu. Steve, durumun farkına varmış olacak ki hafifçe öksürüp konuştu.

Steve: Öyle ayaküstü konuşmuştuk. Aklımda kalmış.

Milen Hanım, Steve'e bakıp tebessüm ettiğinde az da olsa terlemiştim. Steve'in gözleri gözlerimle buluştuğunda hızla gözlerimi ondan uzaklaştırdım. Biraz nefes almaya ihtiyacım olduğunu anladığımda ayağa kalkarak konuştum.

Elena: İzninizle ben bir Poyraz'a bakıp geleyim.

Milen Hanım: Tamam canım.

Ayağa kalkıp arka kapıdan bahçeye çıktığımda derin bir nefes aldım. Kafamı gökyüzüne doğru çevirip yıldızları izlemeye başladım. Arkamda beliren sesle irkildim.

Steve: Bazen yıldızların yerinde olmak istiyorum.

Arkamda duran Steve'i gördüğümde onu hiç duymamış gibi devam ettim.

Steve: Bana kırgın ve kızgın olduğunu biliyorum, Elena ama -

Kurduğu cümleyle sinirle arkamı döndüm. Yanına yaklaşarak konuştum.

Elena: Bana açıklama yapmana gerek yok, Steve. Her şey istediğin gibi oldu işte, daha ne istiyorsun benden?

Steve: İstediğim bu değildi.

Elena: Seni daha fazla dinlemek istemiyorum.

Gideceğim sırada Steve'in elini kolumda hissettim.

Steve: Bana bunu yapma, Elena. Gözlerini benden kaçırma, sesinden mahrum bırakma beni. Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun.

Elena: Sevgi, senin bildiklerin gibi değil Steve. Aşkı, sevgiyi iki satır arasına sığdıramazsın.

Boğazımda oluşan yumruya rağmen konuşmaya devam ettim.

Elena: Ben nişanlandım, Steve. Yakın zaman içerisinde de düğünüm olacak. Beni zor durumda bırakma.

Gözlerimin dolmasıyla Steve konuştu.

Steve: Ya biz?...Biz ne olacağız Elena?

Elena: Sen beni bir kelimeye sığdırıp veda ettiğin gün biz bittik, Steve.

İçeri doğru yöneldiğimde gözümden akan bir damla yaşı silip arkamı döndüm. Steve'in yere çöküşünü gördüğümde gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Kadere boyun eğmeyebilirdik, birbirimizden kopmasaydık. Kendimi toparlayıp salona geri döndüğümde Max Bey'in televizyon seyrediyor olduğunu gördüm. Milen Hanım ve babaannem de masada sohbet ederken yavaşça koltuğa süzüldüm. Max Bey, beni gördüğünde televizyonu kapatarak bana döndü.

Max: Evet, küçük hanım. Bizde biraz seninle sohbet edelim ne dersin?

Tebessüm ederek başımı salladım.

Max: Okuduğun veya olmak istediğin bir meslek var mı?

Elena: Maalesef, okulu bırakmak zorunda kaldım.

Max: Neden?

Elena: Bazen bazı şeylerden vazgeçmek gerekir. Yolun sonuna yaklaştığınızda o yol sizin için zaten bitmiş olur.

Max: Belki de yolunu kapatan küçük bir engeldi.

Elena: O zaman engelleri aşacak kadar güçlü değilimdir.

Steve'in de yanımıza oturmasıyla Max Bey konuşmasına devam etti.

Max: Belki de o engelleri aşmaktan korkmuşsundur.

Elena: Her engelin bizim hayatımızda bir amacı yok mu zaten?

Steve: Var. Bazı engeller var, ne yaparsan yap aşamayacağın. Bazı engeller de var, yürüyecek kadar cesaretli olmadığın.

Elena: Engelin ortadan kalkacağını bilseydim, o yolu cesaretle yürürdüm.

Steve: Ya o engel, başka engellere sebep oluyorsa?

Elena: Ya bu engellere sebep olacak bir hata yaptıysan?

Kurduğum cümle ile Steve'in sessizliğe gömüldüğünü gördüm. Onu kısa süredir tanıyordum ama sanki yıllarca onun hareketlerine aşinaydım.

Umut IşığımМесто, где живут истории. Откройте их для себя