3. Bölüm : Kader Ortağı

713 87 193
                                    

Dürtülerek uyandırıldı. Sırada uyuduğundan dolayı yüzünde izler oluşmuş ve kızarıklıklar meydana gelmişti. Mahmurlaşmış gözleriyle onu dürten kişiye baktı. “Ne var, ne oldu?” diye huysuzca sordu. Uykusunun bölünmesinden rahatsız olmuştu.

Önündeki çocuğu tanıyordu, kendi mahallelerindendi, mevzu olduğunda desteğe gelen tiplerdendi. Çocuk çekingence arkasındaki camları gösterdi. “Bahçede kavga oluyor da-“ demesiyle Louis ayağa fırladı. Bir hışımla camın önüne, insan kalabalığını yararak, geçtiğinde yerde yatan birkaç kişi ve olaya müdahale dâhi edemeyen, kenarda çaresizce bekleyen hocaları gördü.

Kaşlarını çatıp hâlâ açılamamış olmasına rağmen hızlı adımlarla sınıftan çıktı. Merdivenleri hızlı hızlı indi. Kavgaları kaçırmaktan nefret ederdi.

Bahçeye çıktığında öğrencilerin arasından geçerek kavganın olduğu merkeze yaklaştı. Yerde ağzı burnu kan içinde yatan kişilere baktığında bunların ona kafa tutan gruptan olduğunu fark etti. Hepsi iri yarı çocuklar olmasına rağmen kim onları bu hâle getirmişti?

Gözleri yumruk yiyen çocuğun suratına çıktı. Büyük ihtimalle çoktan bayılmıştı. Ardından kan içinde olan yumruğa ve oradan da yumruğun sahibine çıktı.

O çocuk... üst mahalleye yeni taşınmış olan, sevimli çocuk. ‘Nasıl?’ diye düşündü Louis. Sabahki şen şakrak, çocuksu tavırlı çocuk nasıl olur da okulun en çetin ceviz grubunun üyelerini dövebilirdi? Hem de tek başına!

“İşte haşmetli Harry.” Yanından gelen alaycı sese döndü şaşkınca. Çakma sarışın saçları üç kilometre öteden görünebilen çocuğa kaşlarını çatarak baktı. “Ne demek istiyorsun?” diye sormaktan kendini alıkoyamadı. Omuz silkti çocuk. Bir yandan ağzına cips tıkıştırmakla meşguldü. “Harry’i ortaokuldan beri tanıyordum. Tersi terstir.” Tam bu çakma sarışına kavganın neden çıktığını soracaktı ki Harry baygın çocuğu yere fırlatırcasına bırakıp kalabalığa döndü.

Okul üniformasının önü, eli ve yüzünün bir kısmı kan ile kaplanmıştı. Yeşil gözleri insanı delecekmiş gibi bakıyordu. Göğsü inip kalkıyordu. “Dinleyin beni!” diye bağırdığında kalabalık korkuyla bir adım geriledi. “Eşcinselim ve bundan gurur duyuyorum! Konuyla ilgili bir sıkıntısı olan varsa gelsin, çözeriz!” cümlesinin sonuna doğru yerde yatan çocuklara baktı. Dudağının bir kenarı kıvrıldı.

Louis, irileşmiş gözlerle hâlâ nefes nefese olan kıvırcık saçlı çocuğa baktı. Eşcinseldi ve bunu söylemekten asla çekinmiyordu. Bu çocuk... bu çocuk kesinlikle özgüveni yüksek bir bireydi.

Kalabalığa doğru ilerleyince insanlar çekilip ona yol açtı. Tam Louis’nin yanından geçerken yeşillerinin ona değmesi kanının çekilmesine neden oldu. Sabahki sevimli Harry tam olarak nerelere kaçmıştı?

“İnanabiliyor musun Louis? Beni aldatmış, hem de aylarca!” eve giden yolda mahalleden bir çocukla karşılaşmıştı. Ancak hesaba katmadığı şey çocuğun ona bütün aşk hayatını anlatacak olmasıydı. “Hı.~” deyip geçiştirdi çocuğu. Şu an beyninde sadece eve gidip yemek yeme düşüncesi vardı.

Konteynerın olduğu yere yani sokak ayrımının bulunduğu alana geldiklerinde Harry’i kaldırım taşına oturmuş, kafasını eğmiş bir vaziyette gördü. Hâlâ üzerinde kanlı tişörtü vardı.

Yanındaki çocuk sertçe yutkunduğunda ona döndü. Kafasıyla ‘Sen git.’ Der gibi bir hareket yaptı. Çocuk koşar adımlarla konteyneri ve Harry’e geçerek oradan uzaklaştı.

Louis ise yavaş adımlarla Harry’e doğru ilerledi. Tam önüne geldiğinde çocuğun kafasını kaldırmasını bekledi. “Hey.” Diye seslenme gereği duydu.

Kanlanmış yeşil gözlerle göz göze geldiğinde karnına tekme yemiş gibi oldu. Ağlamıştı.

İç çekip çantasını sırtından çıkararak kucağına aldı ve kıvırcık saçlı çocuğun yanına oturdu. Bir süre sessizce mavi gökyüzünü seyretti. Ardından dayanamayıp “Hayat zor, değil mi?” diye sordu.

Harry’nin kafası ona döndüğünde o hâlâ gökyüzüne bakıyordu. Ki bu görüntü Harry’nin nefesini kesmeye yetmişti. Resmen birkaç saniye de bütün sıkıntısını unutmuştu. Parlayan mavi gözler, küçücük olan burun, incecik pembe dudaklar...

Suratında acı bir tebessüm oluştu. “Öyle.”

Louis de yeşillere döndüğünde artık göz gözelerdi. “Sana zorbalık yapmaya çalıştılar, değil mi?” Harry kafasını olumlu anlamda salladığında Louis tükürürcesine “Hepsinin amına koyayım.” Diye söylendi.

Bunu duyan Harry ise geriye doğru giderek kahkaha attı. “Onları sen de sevmiyorsun sanırım.” Dedi kahkahalarını durdurabildiğinde.

“Onları kimse sevmiyor ki. Tek amaçları birilerini ezmek olan bir avuç ergenler sadece.” Elini yeşil gözlü çocuğun omzuna koyarak sırıttı. “Ama iyi benzettin onları. Helal olsun.” Gururlanmışcasına elini koyduğu omzu sıktı.

“Sadece sinirlendim.” Dedi Harry. “Eşcinsel olmam neden onları ilgilendiriyor ki hem. Anlamıyorum bu ülkenin insanlarını. Hepimiz lanetliymişiz gibi davranıyorlar.” Kaşlarını çattı, gözleri tekrar dolmaya başlamıştı.

“Seni anlayabiliyorum Harry.” Dolmuş yeşillere kederle baktı. “O orospu çocukları küçüklüğümden beri beni ötekileştiriyorlar. Sırf eşcinselim diye.” Harry’nin şokla dudakları açıldı.

Karşısında kendisi gibi biri vardı. Aynı duyguları paylaştığı, aynı anıları yaşadığı. “Ama bak.” Diye devam etti Louis. “Herkese olmasa da en azından bu mahalleye kabul ettirebildim kendimi. Birkaç kişi hariç kimse takmıyor artık eşcinsel oluşumu.”

Sevinmişti Harry. Kendisini olduğu gibi insanlara kabul ettirebilmek ne güzel bir şeydi. Onunla gurur duyuyordu. O da elini kaldırıp mavi gözlü oğlanın omzuna koydu. “Büyük adamsın be Louis.”

İkisinin de gözleri dolmuştu. Birbirlerine bakarak gülümsediler. Ne de olsa onlar kader ortaklarıydı.

Sarmaşık | Larry Stylinson | TR versionWhere stories live. Discover now