13'

466 78 8
                                    

"İyiyim anneee.." Seungmin gözünden firar eden birkaç damla yaşı parmaklarının ucuyla sildi hemen. Telefonda dahi olsa annesinin sesini duyduğu an içindeki duygusallık anında uyanışa geçiyordu.

"Seungmin yalan söylediğin nasıl da belli.."

"Nereden çıkardın bunuuu!"

"Cümlenin sonunu uzatıyorsun Min, ne zaman bir şeyleri saklamak istesen böyle yaparsın sen."

Gitarist çocuk dediklerine gülerek yatağına attı kendisini. Analiz yeteneğini kimden aldığı belli oluyordu "Zeki kadın, söyle bakalım babam nerede?"

"Telefona kulağını dayadı seni dinliyor nerde olacak?!"

"Ya demesene öyle.." Babasının sızlanışları Seungmin'i güldürmüştü. Çok özlemişti ve bunu iliklerine kadar hissediyordu.

"Gözün babamın üzerinde olsun. Biliyorsun, yeni yıl yemeğinde tıka basa yemeye çalışıyor sonra bir hafta mide ağrısı çekiyor."

"Bilmez miyim? Duyuyorsun değil mi oğlunun dediklerini?"

"İkiniz bir olun da benim üzerime gelin zaten!"

Annesi biraz daha eşine söylendikten sonra başka bir odaya geçmişti "Minnie?"

"Efendim annecim?"

"Bu sene de gelemeyecek misin?" Sesindeki üzgün tınıyı fark etmemek için sağır olmak gerekirdi. Geçen seneki yılbaşında da gidememişti.

Seungmin daha doğmadan ebeveynleri Kore'den Kaliforniya'ya taşınmışlardı. Güzel sesli çocuk burada doğup büyümüş olsa da eğitimini tamamlamak için Kore'ye gitmeye karar vermişti. Başta ailesi buna karşı çıksa da çocuklarının ne kadar istekli olduğunu görünce diretmeye devam etmemişlerdi.

Yaklaşık 6 aydır ailesini görmemesinin verdiği duygu yoğunluğuyla midesi kasıldı gitarist çocuğun.

"Üzgünüm anne.. Hemen sonrasında finallerim başlayacak." Ensesini kaşıyarak derin bir nefes verdi "Ama onlar biter bitmez geleceğim söz."

"Yok yok sen sınavlarını düşün şimdi. Haklısın ben unutmuşum onları."

Bir süre daha konuştuktan sonra kapadı telefonu. Yüzündeki gülümseme görülmeye değerdi. Hafiflemiş hissediyordu. En azından uyumasına yardım edecek kadar..

----

31 Aralık
Winter falls, oh
Please fall before I fall

Turuncu beresini biraz daha çekiştirerek kulaklarını kapadı. Kar atıştırmaya devam ederken iliklerini donduran ayazı da beraberinde getirmişti. Birkaç söz karaladığı defterini kapatarak parkın geniş masalı bankından kalktı.

İşlek caddeye çıktığında daha öğlen olmasına rağmen gözünü alan tonlarca ışıltı vardı. Kaldırım kenarında sıralanmış tüm ağaçlara küçük ışıklar takılmış, yol boyunca işletilen dükkanlardan rengarenk posterler ve süsler fırlıyordu. Hemen sağında akan trafiğin gürültüsü eksik olmuyordu ancak bu sefer tatlı bir telaştı insanlardaki. Tüm bu kaosun ortasında sakince yürüdü Seungmin.

Felix, her sene yeni yılı kutlamak için Minho'yla gittikleri yere davet etmişti. Minho başta burun kıvırsa da sonrasında laf etmemişti. Her ne kadar bu uzun çocuktan hoşlanmasa da kardeşiyle aralarının düzelmesini sağlayan o olmuştu.

Önünden geçerken vitrinde gözüne çarpan kar küresi duraksamasına sebep oldu. İçinde kocaman beyaz bir ağaç figürü olan bu küreyi nedensizce Felix'in elinde hayal etmişti. Kapıyı açınca kulağına dolan çan sesiyle içeri girdi ve görevliye vitrinden istediği şeyi işaret ederek paketlemesini istedi.

Küçük bir hediyelik dükkanıydı burası, içeride pek fazla kişi yoktu. Malzeme yerleştiren kadına bekleyebileceğini söyleyerek biraz rafların arasında gezindi. Oldu olası kırtasiye, kitapçı ve böyle küçük hediyelik eşyalar satan yerleri severdi.

Birkaç gündür zihninde dolanan melodiyi mırıldanırken gözüne çarpan müzik kutusunu eline aldı. Ufak ahşap kutunun yanındaki kolu çevirdi. Çalmaya başlayan Harry Potter'ın tema müziği gülmesini sağlamıştı. Küçük kapağını kaldırınca gözlük ve şimşek sembolünü görmüştü. Geri yerine yerleştirirken dükkana birisinin daha geldiğini duyuran zil ulaştı kulaklarına.

Mağazanın en arkasındaki biblo ve camekanda gördüğü dışında birkaç çeşit daha bulunan kar kürelerine ilerledi. Kocaman bir kar tanesi olan küreyi eline alarak salladı. Gülümsüyordu arkasındaki kişilerden habersizce.

"Binnie bak prenses bunu çok sever!" Chan çam ağacı şeklindeki tacı kafasına takıp sallayarak tatlı bir gülümseme sunuyordu dövmeli barmene. Aynı şekilde gülmeye çalışarak başını salladı. Kafası o kadar dalgındı ki son günlerde etrafındaki konuşmaları yakalıyamıyordu.

"Beyefendi hediyenizi hangi renk kağıda sarayım?" Yaşlı kadın sevecen sesiyle seslenmişti.

Seungmin gülümseyerek kadına baktı "Mavi varsa elinizde çok hoş olur."

"Var evladım." Kadın arkasındaki rafları karıştırmakla meşgülken gitarist çocuk olduğu yere zamklanmıştı. Ya zihni ona cidden oyun oynuyor ya da gerçek anlamda bir doktorla görüşmesi gerekiyordu. Yanındaki değişik tonda pembe saçlı adamın yaptığı tuhaf hareketlere gülmekle meşguldü. İçindeki inanılmaz sızı bir anda kendini göstermişti. Bilmeden acı bir fındık yemiş hissine kapıldı. Yüzünü buruşturarak aralarındaki raf yüzünden burnunun üstü görünen kişiye odaklandı.

Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu Seungmin. Öfke, özlem, merak, nefret.. Hiçbiri ağır basmıyordu. Hiçbir şey hissedememek o kadar canını sıkmıştı ki olduğu yere çömelip ağlamak istiyordu.

"Burada işte neden gidip suratına sıkı bir yumruk geçirmiyorum? Neden çekip gittiğinin hesabını sorup günlerce habersiz bıraktığı için bağırmıyorum şu an? Ya da neden sarılıp doya doya ağlamıyorum?" Kendi içindeki sorgulama süreci işleri daha çok zora sokarken beyin kıvrımlarının en ücra köşesinden bir ses yankılandı "Sen kimsin ki Seungmin?"

Bu yankılanan sözler tüm beynini turlayıp boğazına yumru olarak oturmuştu. Konaklamayı seçtiği yer gitarist çocuğu o kadar zorluyordu ki başının dönmesine sebep oluyordu. Yavaşça elindeki kar küresini yerine bırakarak kasaya yöneldi.

Cüzdanını nasıl çıkardı, ücreti nasıl ödedi şimdi sorsanız şimdi de hatırlamazdı bunları. Tek bildiği arkasından gelen o çok sevdiği sesten kendi ismini duyduğu ve bakmadan çıkıp gittiğiydi.

- - - -

Hikaye angsta kaydı gibi ama bu hikayede asıl istediğim duyguları tamamiyle size geçirebilmek. Bu yüzden azcık angst olması normal

En güzel kar küreleri sizin olsun

21.45 | Seungbin✅Where stories live. Discover now