On yedi

9.4K 816 249
                                    

"Eren bilerek yapıyorsan hiç komik değil, bir saattir çalışıyoruz bir tanecik konuyu anlamadın!"

Pes edermiş gibi elindeki kurşun kalemi odanın köşesine sinirle fırlatıp bana bağırmasıyla kaşlarım çatıldı, kollarımı göğsümde birleştirip oturduğum sandalyeye yaslandım. "Anlamıyorum işte! Ben ne yapayım?" Konuyu anlatırken dibime kadar girip o dolgun dudaklarını kıpırdatınca dikkatim dağılıyordu! "Üstelik sen kendin teklif ettin yardım etmeyi, bağırma bana."

Ters ters yüzüme baktı bir süre, ama sonra pes ederek o da benim gibi arkasına yaslandı ve düşünceli bir tavırla sakalını kaşıdı. "Bu iş böyle olmayacak," dedi sıkıntıyla oflayarak, bana üstten bir bakış atarak ayağa kalktı. "Beş dakika mola verelim, sonra bir kere daha deneriz."

O camın önüne ilerlerken ben de sinirlenerek yanına gittim. "Salakmışım gibi davranmayı keser misin?"

Camın önündeki sigara paketini alıp içinden bir dal sigara çıkarttı ve dudaklarının arasına yerleştirdi. Yine bütün dikkatim dudaklarına kayarken, bana uzattığı paketi onun dudakları alayla kıvrıldığında fark etmiştim.

"Eyvallah," dedim ben de bir tane alarak. Boğazımı temizleyip bakışlarımı kaçırmıştım. Neden bilmiyordum ama ikimiz de hiçbir şey olmamış gibi davranıyorduk.

"Salak olduğunu düşünsem kendimi boş yere  yormam zaten." Kendi sigarasını yakıp çakmağı bana uzattığında elime alarak ben de kendiminkinin ucunu tutuşturdum. Büyük pencerenin pervazına kalçasını yaslamıştı. "İsteyince neleri becerebildiğini kendi gözlerimle gördüm."

Dumanı içime çektiğimde Serdar dikkatle yüzüme bakıyordu, istemsizce gözlerim kısıldı. "Sen nasıl beceriyorsun peki," diye sordum ağzımdaki dumanı dışarıya doğru üflerken.

Aynı işlemi gerçekleştirdikten hemen sonra, "Neyi?" diye sordu.

"Okula bile gelmiyorsun, dinlemediğin konulara nasıl hakim olabilirsin ki?" Bunu gerçekten merak ediyordum işte, okula doğru dürüst gelmeyen birisi nasıl olur da bana ders anlatacak kadar bilgili olabilirdi?

"Başka şansım yok çünkü," dedi rahat bir tavırla omuz silkerken. Üflediği duman dışardaki rüzgardan dolayı yüzüme çarparken kaşlarımı çattım. "Biran önce diplomamı almam lazım, sınıfta kalmak gibi bir lüksüm yok."

Aklıma annesinin telefonda konuştuğu konu gelince sormak isteyerek dudaklarımı araladım, ama beni ilgilendirmediği için hiçbir şey soramamıştım. Ben iç çektiğimde ikimiz de son bir kez içimize çektik sigaranın dumanını ve camın önündeki kül tablasına sürterek söndürdük.

Pencereyi kapatırken bana kısa bir bakış attı. "Üşüdün mü?"

Beyaz tenli olduğum için hemen burnum ve yanaklarımın kızardığına emindim. "Hayır," diye mırıldandım omuz silkerek. Üzerimde kalın bir örgü kazak vardı, istesem de üşüyemezdim.

"Serdar, bir gel buraya!"

Annesinin seslenmesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım, Serdar iç çekerek odasının kapısını açtığında ben de gidip az önceki yerime oturdum. Yarım dakika sonra elinde soyulmuş meyve tabağı ile girmişti odaya, o kapıyı arkasından geri kapatırken gülümsedim.

"Niye kendi getirmedi de sana çağırdı ki?"

"Ben tembihledim," dedi dudaklarını sinsi bir tavırla yukarı doğru kıvırırken. "Belki beni tekrar öpersin diye, işimi garantiye almak istedim."

Afallayarak suratına baktığımda şaşkınlığımdan dolayı dudaklarım aralanmıştı. Hiç olmamış gibi davrandığımızı sanıyordum?

Masaya tabağı bıraktı ve tam karşımdaki sandalyeye rahat bir tavırla yerleşti. "Neyse, başlayalım hadi." Kitabı açıp ikimizin de göreceği bir şekilde yan koydu. Okumak için biraz masanın üzerine eğildiğinde ben gözlerimi kısmış dikkatlice yüzüne bakıyordum "Bak şimdi," diyerek kafasını kaldırınca göz göze geldik. Bakışlarımı görünce duraksamıştı.

Çenemi avucuma yaslayarak onun gibi masanın üzerine eğildim ve aramızdaki mesafeyi kapattım. "Baktım," dedim burnumu burnuna sürterek. Direkt gözlerinin içine bakıyordum, kendine hakim olamayıp dudaklarıma baktığını görmek istiyordum çünkü. "Ne olmuş?"

Dudakları kıvrılırken biraz daha yaklaştı bana, artık sadece burunlarımız değil alınlarımız da birleşmişti.

"Kaç saattir dikkatini niye toplayamadığın belli oldu." Aramızdaki çalışma masası yokmuş gibi davranıyorduk. "Sen geldiğinden beri bu anı bekliyormuşsun?"

"Belki de," dedim inkâr etmeyerek. "Senin de hoşuna gidiyor ama, itiraf et."

İç çekerek gözlerini kapattığında kalbim tekledi, birden bire ortaya çıkan bu çekim beni korkutmaya başlamıştı artık.

"Senin gidiyor yani," diye fısıldadı nefesini dudaklarıma doğru üflerken. Burnumu burnuna sürttüğümde gözlerini aralayarak uzun kirpiklerinin ardından gözlerime baktı.

Benden bir cevap beklediğini fark edince hemen cevapladım onu. "Gidiyor, ya sen?"

Aldığı cevap onu memnun etmiş gibiydi, uzanıp dudaklarını dudaklıma kısacık bastırıp geri çektiğinde ben de aldığım cevaptan memnun kalmıştım. Uzun bir sessizlikten sonra sonunda konuşmuştu.  "Şimdi ödeşmiş olduk."

Bu minik temas bana yeterli gelmemişti, geri çekileceği an yakalarından kavrayarak kendime sertçe çektim ve dudaklarımızı aniden tekrar birleştirdim.

Serdar dengesini kaybettiğinden dolayı masaya avucunu bastırarak son anda düşmekten kurtulmuştu. Hemen sonra öpücüğümün karşılığını almıştım zaten.

Geri çekilsem de yakalarını bırakmamış, uzaklaşmasına izin vermemiştim. "Hiç ödeşmeyelim," dediğimde bakışlarını dudaklarımdan çekip gözlerime çıkardı. "Aramızda hep bir alacak verecek meselesi olsun da ne zaman ne olacağı belli olmasın."

Yakalarını bırakıp geri çekildim, bir dilim elma alıp ısırdığımda hala iki eli masaya dayanmış, bana bakıyordu.

DÜŞMAN -BXBWhere stories live. Discover now