Yirmi üç

8.2K 698 207
                                    

"Yok, kimse de insanlık kalmamış. Dün bütün gün Hamza'yla kapı kapı dolaştık ama bir Allah'ın kulu da ben borç veririm demedi." İnanamıyormuş gibi gözlerini büyüttü. "Mukaddes abla bile ya, düşünebiliyor musun? Lafa gelince bizi çok seviyor bir de. Kadının yedi tane kirada evi var hala diyor ki biz bu ay sıkışığız."

"Oğlum niye sinirleniyorsun kadına," diye mırıldandı Serdar sıkıntılı bir sesle. Dersin başlamasına daha zaman olduğu için yavaş yavaş yürüyorlardı. "Yüz binden bahs ediyoruz, bu devirde kim kime o kadar borç verir?"

"Murat verirmiş," diye konuya dahil oldu Hamza, sigaranın dumanını dışarı verdikten hemen sonra. "Ama karşılıksız vermem dedi."

"Saçmalama." Serdar'dan önce Melih atlamıştı hemen. "Ha İhsan, ha Murat. İkisi de aynı bok."

"İhsan parayı alamazsa hiç affetmiyor ama." Hamza da Murat konusunda emin değildi ama yine de aklına başka bir şey de gelmediği için tereddüt ediyordu. Serdar'ın başka şekilde o parayı bulamayacağını biliyordu. "Murat en azından kendini telafi etme şansı veriyor."

"Murat'ın ne iş yaptığını bilmiyor musun sen, Hamza? Küçücük çocukları zehirleyerek para kazanacaksam hiç kazanmayayım daha iyi. Yapamam ben öyle şeyler." Tamam, para kazanmak istiyordu ama kanunsuz işler yaparak da değil.

"Ben yaparım." Hamza elindeki izmariti basket atarmış gibi çöp kovasına fırlattığında Serdar'la Melih anlamayarak birbirlerine baktılar. "Eğer parayı elde etmenin başka yolu yoksa, ben yaparım."

Serdar afallayarak duraksadığında, "Hamza.." diye uyardı onu kızgın bir ses tonuyla. Melih de en az Serdar kadar şaşkındı. "Delirme yine."

"Delirmiyorum." O da olduğu yerde durup, arkasında kalan Serdar'la Melih'e döndü. "Yapmadığım şey değil zaten, alışkınım. Bir kere de kardeşim için yapayım, bir şey olmaz."

"Otur oturduğun yerde Hamza, hiçbir şey yapmayacaksın." Onun deli olduğunu bildiğinden ciddi ciddi bunu yapabileceğini biliyordu. "Benden habersiz böyle bir saçmalık yaparsan o paranın tek kuruşuna dahi dokunmam."

"Üstelik dayıma söz vermiştin," diye ekledi Melih panikle. "Hani bir daha bulaşmayacaktın öyle tiplere?"

Hamza Melih'i duymazdan gelerek Serdar'a hitaben konuştu. "Ne yapacaksın lan o zaman?"

"Bilmiyorum." Seslice ofladıktan hemen sonra sinirle yüzünü sıvazladı. "Allah kahretsin ki bilmiyorum." Resmen bir gecede otuz yıl yaşlanmış gibi hissediyordu Serdar, düşüne düşüne bir hal olmuştu. "Gidelim hadi, bunaldım kaç gündür aynı konuyu konuşmaktan."

**

"Niye haber vermiyorsun!"

Sınıftan içeri girer girmez boynuna sarılan sarı saçlı bir civciv ile neye uğradığını şaşıran Serdar, sendeleyerek kolunu onun beline sarmıştı.

Dudaklarını yukarı doğru kıvırarak gözlerini kapattı ve burnunu onun omuzuna sürttü. "Hayırdır civciv, çok mu özledin?"

Eren o kadar mutluydu ki, onun kendisiyle uğraşmasına bile kızamıyordu.
İki gündür Serdar okulu bıraktı diye kara kara düşünen sarışın, onu bu sabah okulda görünce öyle bir rahatlamıştı ki dersin bitmesini bekleyememişti bile.

Tuvalete gitmek üzere dersin ortasında çıkmıştı. Serdar da yine bir gizli buluşma olduğunu anlayarak peşinden gelmişti tabi.

"Özlemedim," diye itiraz etse de Serdar'ı bırakmak istemeyerek biraz daha çekiyordu kendine. "Dün bana hiç mesaj atmadın, atsaydın kesin özlerdim."

Trip yediğinin farkına varınca dudaklarını birbirine bastırarak hafifçe geri çekildi. "Ben özledim ama seni," diye fısıldadı onunla göz göze geldiğinde, dudaklarını büzerek. "Bütün gece uyuyamadım, çok yorgunum. Bir öp de kendime getir beni, hadi."

Belki kendini acındırmak için bu bilgiyi Eren'e vermiş olabilirdi.

Zaten onun bakışlarının yumuşadığını görünce ne kadar da yerli bir karar olduğuna emin olmuştu.

"Çalıştın mı yoksa bütün gece," diye sordu anında onun yanaklarını iki eliyle kavrayarak. "Ondan mı uyumadın?"

Aslında çalışmamıştı, sadece o kadar parayı nasıl bulacağım diye kara kara düşünmekten uyuyamamıştı tüm gece.

Ama Eren'in ani değişimini ve ilgisini görünce de dayanamamış, "Evet, çalıştım," diyerek kandırmıştı onu. "Sabaha kadar kova taşıdım, belim koptu belim." Tabi biraz da abartarak. Sonra yanağını Eren'in dudaklarına doğru yaklaştırdı. "Öp hadi."

Serdar'ın masum yalanı Eren'i büyük bir sıkıntıya sokmuştu ama.

"Bence sana başka bir iş bulalım," diye mırıldanmadan hemen önce onun yanağını dalgınlıkla öpmüştü. Serdar dalgınlığından yararlanıp diğer yanağını uzattı bu sefer de. "İnşaatçılık neymiş ya, öğrencisin sen." Onun uzattığı diğer yanağını da öptüğünün farkında bile değildi.

"Parası iyi," diye geçiştirdi onu Serdar, aynı zamanda dudaklarını uzatmıştı şimdi de.

Fırsat varken yararlanıyordu.

"Tabi iyi olur, baksana sabaha kadar çalıştırıyorlarmış." Eren hiç tereddüt etmeden o dudakları da öpüp geri çekildi, ve kaşlarını çatarak kesin bir dille konuştu. "Babamdan doğru düzgün bir iş bulmasını isteyeceğim, sen de reddetmeyeceksin."

"Eren," dedi uyarıcı bir ses tonuyla. "Sen benim dayağımı özledin her halde."

"Asıl sen özlemişsin," diyerek alnına dökülen sarı saçlarını geriye doğru taradı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Kaşları derinden çatılmıştı. "Baksana, hiç söz dinlemiyorsun."

Serdar keyifle, "Hmm," diye mırıldandı. "Öyle diyorsun?"

"Öyle diyorum," dedi onaylayarak o da. Sonra dayanamayıp günlerdir aklında olan o soruyu sordu. "Serdar dersten sonra buluşalım mı, mekana gideriz hem?"

Tamam şu anki hallerinden şikayetçi değildi ama yine de eski günlerini özlemiyor da değildi. Onunla kavga ettiği günleri özlüyordu, ondan dayak yemeyi bile özlüyordu.

Onunla karşılıklı kavga etmek keyifliydi.

Sanki alışveriş merkezinde annesinden bir şey almasını isteyen çocuklara benzetmişti onu Serdar. Dayanamayıp kahkaha attı. "Cidden kavga mı etmek istiyorsun?"

"Özledim, ne var?" diye tersçe cevapladı onu. "Olamaz mı?"

Babası gelince Serdar'la kavga etse sıkıntı çıkabilirdi, o yüzden onun yokluğundan faydalanmak istemişti.

"Olur, olur tabi," dedi gülmeye devam ederek. "Buluşalım bakalım okuldan sonra."

"Dövüşeceğiz ama," dedi sorarca. Emin olmak istiyordu. "Eskisi gibi olacak her şey, sıkıştırıp öpmeyeceksin beni."

"Diyene de bak." Eren ona ters ters bakınca teslim olur gibi havaya kaldırdı ellerini. "Tamam, tamam. Öpmeyeceğim seni."

"Güzel," dedi sabırsızca, sanki Serdar'ı dakika başı öpen o değilmiş gibi. Sonra heyecanla gülümsedi. "Çok heyecanlanlı."

DÜŞMAN -BXBWhere stories live. Discover now