On sekiz

9.4K 782 319
                                    

Serdar : Düzeltmişsiniz arayı (09:34)

Serdar'ın attığı mesajla gereksiz panik yapmış, ekranı saklama çabalarına girmiştim bile. Eskiden de ara sıra mesajlaşırdık, kimseye hesap vermezdim ama şimdi olaylar değişmişti. Sanki her an birisi Serdar'la öpüştüğümü anlayacakmış gibi hissediyordum.

"Pazartesi günü akşamı parti varmış burada, duydunuz mu?"

Bizim çaprazımızda oturan ikiliye kısa bir bakış attım, Serdar Melih'le karşı karşıya oturmuş gayet rahat bir şekilde sohbet ediyordu.

"Duydum da sevgililer günü için yapıyorlar, bizim ne işimiz var? Hepimiz sapız."

Rahatsız kıpırdandım, herhangi birinin görme ihtimalini azaltmak için telefonu yüzüme yaklaştırdım ve ekran parlaklığını kıstım.

Eren : Evet hallettik (09:36)

Serdar : Ben de tam seni yanıma alayım diyecektim

Serdar : Geç kaldım desene

Eren : Aman kalsın

Eren : O orospu çocuğuyla aynı ortamda bulunacağıma gider köprüden atarım kendimi

Serdar : Eren..

Eren : Çok pardon Hamza beyimize laf söylemek ne haddime

Eren : Unutmuşum bir an

Serdar : Sen trip mi atıyorsun şimdi bana?

Eren : Ne trip atacağım

Eren : Geçmiş bitmiş olay

Serdar : Sanki çok geçmemiş gibi geldi bana ama yine de sen daha iyi bilirsin tabi

"Saçmalama oğlum, asıl saplar için organize edilmiş bir parti. Kimse sevgililer gününü tek geçirmesin diye."

Kafamı telefondan kaldırıp Alp'e ters ters baktım. "Asıl sen saçmalama, o partiye eşli gidildiğinden yüzde yüz eminim. Kandırmışlar seni."

Benim konuşmamla Alp sanki dünyası başına yıkılmış gibi gözlerini büyütüp ağzını araladı ve uzun bir süre sessiz kalarak yüzüme baktı. Dokunsam ağlayacakmış gibi bir surat ifadesi vardı.

Garibim kim bilir ne hayaller kurmuştu o partiyle ilgili.

Çağlar'ın Alp'i teselli etmek için yaptığı konuşmayı dinlememiştim bile, varlığımı belli ederek bir cümle kurduğum için benden cevap bekleyen Serdar'a dönebilirdim geri. Artık dikkat çekmezdim.

Eren : Kusura bakma ama arkadaşın senden bile daha şerefsiz

Serdar : Benden bile derken?

Eren : Ne var? Öpüşüyoruz diye yalan mı söyleyeyim?

Eren : Şerefsizsin işte

Serdar : En çok şu açık sözlü oluşunu seviyorum var ya

Eren : Başka neyimi seviyorsun aşkım

Serdar : Bir bana yazdığın mesaja bak bir de yanındakiler görmesin diye girdiğin çabaya bak

Serdar : Klavye delikanlısı mısın sen

Eren : Klavye delikanlısı öyle bir şey değil canım benim

Eren : Ekranın arkasına saklanarak boyundan büyük laflar edenlere klavye delikanlısı deniyor

Eren : Ben senin yüzüne de söylerim

Serdar : Gel söyle hadi

Serdar : Bakayım nasıl söylüyorsun

Eren : Geliyorum lan

Eren : Nereye geleyim

Serdar : Üst kattaki tuvaletler boştur

Eren : Serdar ben kavga edeceğiz diye geliyordum

Eren : Sen beni boş tuvalette sıkıştırıp öpeceksin galiba (09:46)

Görüldü..

Eren : Oha cidden öpmeye çağırıyorsun sen (09:47)

Serdar : Çok istiyorsan ağzının ortasına çakarım bir tane

Serdar : Amma uzattın

Serdar : Gel hadi yukarıdayım ben

Kafamı kaldırıp Serdar'ın az önce oturduğu banka baktım, cidden gitmişti. Melih tek başına telefonda konuşuyordu.

Heyecandan avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Titrek bir nefes alıp ayağa kalktım. "Ben tuvalete gidiyorum."

"Tamam amfiye geçeriz biz de, direkt oraya gelirsin."

Kafamı aşağı yukarı sallayıp içeriye geçtim, merdiven basamaklarını ikişer üçer çıkarak sonunda üst kattaki tuvaletlere varabilmiştim.

Serdar tam aynanın karşısına geçmiş, saçlarını düzeltiyordu. Aynadaki yansımasıyla göz göze gelince yutkundum, bu aralar gözüme daha karizmatik geliyordu.

Dediği gibi tuvaletler bomboştu, bu katı kimse kullanmıyordu zaten çünkü asansör olmadığı için herkes üşeniyordu yukarı çıkmaya.

"Hadi," dedim sabırsızca, onda hiçbir hareket göremeyince. Gülümseyip yüzünü bana döndü.

"Ne hadi?"

Alaylı sesini umursamadan gergince koridora kısa bir bakış attım. "Yapmayacak mıyız?"

Sessiz bir kıkırtı döküldü dudaklarından, anında göz göze gelmiştik yine. "Yapacağız, yapacağız," dedi o da beni taklit ederek. Yanıma kadar gelip kapıyı ayağıyla iterek kapattı ve tam karşıma geçti, hala gülüyordu.

Çenemi kavrayıp hafifçe kaldırdığında sabırsızca üzerine doğru atıldım ve dudaklarımızı birleştirdim. Garip bir şekilde biz öpüşünce içimi bir rahatlama kaplıyordu.

Sanki içine çekermiş gibi içten içten öpünce kalpten gideceğim sandım, bu duygular bana bile fazla gelince kafamı geri doğru iterek ayrıldım dudaklarından. Kalp krizi geçiriyormuş gibi hissetmiştim.

Şaşırmasına izin vermeden minik minik bir sürü öpücük kondurdum dudaklarına, bir ara dudaklarını hafif araladığında açık ağzını öpmek daha çok zevkli gelmişti sanki.

Yanaklarımı kavrayarak geri çekildi.

"Dayak mı çekmişti canın?" Kendime gelemediğim için ne dediğini algılayamamıştım bile, uzun süre yüzüne boş boş bakınca sanki canı kaynamış gibi beni kendine çekip uzun ve sert bir öpücük kondurdu dudaklarıma. "Kime diyorum, civciv?"

Sonunda kendime gelince boğazımı temizledim. "Dayak yemişten beter oldum sayende zaten, boş ver."

Gülümseyerek yüzüme baktı birkaç saniye, sonra baş parmağıyla yanağını okşar gibi bir kez sürttükten sonra iki elini de indirdi yanaklarımdan. "Ders başlayacak şimdi," diye mırıldandı boğazını temizleyerek, ciddileşmişti birden. "Hadi sen git, ben de peşinden gelirim."

Kalbim yaşadığım heyecandan dolayı hızla atarken kafamı aşağı yukarı salladım. Onayımı alınca kapıyı açıp çıkmamı bekledi, ben de dediğini yaparak dışarı çıkmıştım.

"Şşt," diye seslendi arkamdan, ben merdivenlerden aşağı inerken. Duraksayıp arkamı döndüm, merdivenlerin tepesinde dikilmiş beni süzüyordu. Göz göze geldiğimizde karizmatik bir şekilde göz kırpınca merdivenin korkuluğundan destek almak zorunda kalmıştım. "Ders bitince dinleyip dinlemediğini kontrol edeceğim ona göre, hazır son dersi anlamışken ipin ucunu yine kaçırma."

DÜŞMAN -BXBWhere stories live. Discover now