8.Bölüm: "Kırılan Potların Kralı"

2.3K 200 64
                                    

Bu günler, yılın belki de en sevdiğim günleriydi. Kendimi en iyi hissettiğim, en neşeli olduğum ve en neşe saçtığım günlerdi. Çünkü gelen Ramazan ayı ile içimde çiçekler açıyor, ve tohumlarını saçarak ruhumun her yanına ulaştırıyordu sanki. Sahura daha saatler vardı fakat Ramazan'ın getirdiği o sükunet ve huzur içime işlemişti bile. Sadece heyecanlı ve sabırsız bir bekleyiş vardı.

Elimdeki bileklikleri örmeye devam ederken Begüm yanıma geldi ve kanepenin diğer ucuna oturdu. Bakışları ördüğüm bileklik ve yüzüm arasında gidip geliyordu.

"Gerçekten tek tek bunlarla uğraştığına inanamıyorum."

Omuzlarımı silkip gülümsediğimde iplere düğüm attım ve uçlarını çakmakla yakarak birleştirdim.

"Ne var sanki ? Kendime yaptığımda hepsi çok beğenmişti. Mutlu olurlar görünce, o da yeter zaten."

Begüm olmayan yaşlarını siler gibi yapıp iç çekti.

"Duygulandım, senin gibi öğretmen her çocuğa nasip olmaz."

Begüm'ün sözlerine karşılık gülümsedikten sonra, Begüm kısa bir süre uzaktan beni izledi. Ve çok geçmeden de yanıma gelip bana yardım etmeye başladı. Onun da yardımı sayesinde bir saat içinde tüm bileklikleri yapmayı bitirmiştik. Zaten hepi topu on iki taneydiler.

Bileklikleri yapmayı bitirdikten sonra Begüm'le birlikte yemek hazırlamak için mutfağa geçtik ve annemi kendi mutfağından salona kovarak biraz olsun dinlenmesini sağladık.

Yaklaşık bir saat içinde yemekleri hazır ettikten sonra ailecek akşam yemeğimizi yedik ve kısa bir çay faslından sonra dağıldık. Babam teravih için camiye giderken, biz evde kalıp kılmayı tercih etmiştik. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise annem ve babam odalarına çekilmiş ve Begüm'le beni kendi halimize bırakmışlardı.

"Sen sahura kadar uyumayacak mısın ?"

Saat on ikiye gelirken, yorgunluktan sesim zor çıkmıştı. İşimi seviyordum ama böyle de bir yan etkisi vardı. O günün akşamlarını bazen baş ağrılı, bazen ise uykulu geçirmek gibi. Bu gece uykulu olduğum gecelerdendi.

"Yok, uykum gelmedi benim."

Oturduğum kanepeden kalkıp, telefonumu da aldıktan sonra salonun çıkışına yöneldim. O kadar uykum gelmişti ki odanın yerini bile zor doğrultabilirmişim gibi geliyordu.

"Sen çayı falan demler, bir şeyler hazırlarsın o zaman."

Begüm hâlime acımış olacak ki sözlerime karşılık vermedi. Bu sessizliğini bir onay olarak kabul ettiğimden telefonumun alarmını kurmadım ve odaya girdikten sonra yatağıma varır varmaz kendimi bıraktım. Ne zaman uykuya daldığımı bile hatırlamayacak kadar kısa bir süre içinde uyuduktan sonra, sanki hiç uyumamışım gibi kardeşimin kısık sesli seslenmeleriyle sahur için uyandım.

"E ben daha yeni yattım."

Begüm yarım yamalak çıkan cümleme güldü ve uyandığıma emin olduktan sonra atlaya zıplaya odadan çıktı. Arkasından garip garip bakakaldığımda sanırım birkaç dakika boyunca bu enerjisinin nereden geldiğini sorguladım. Fakat uyku sersemi pek bir cevaba ulaşamadım. Başımı tekrar yastığa yasladığım saniyelerde telefonumun ekranı gelen mesaj sesiyle eş zamanda aydınlandı. Birkaç saniye bakıp bakmamak arasında gidip gelmenin ardından, yatağımdan kalkmamak için bedenimi bir köprü gibi uzatarak ders çalışma masasının üzerinde duran telefona zorla ulaşabildim. İlk etapta ekranın ışığı gözlerimi kısmama sebep olurken bu saatte bana yazacak kim onu merak ediyordum.

"Uyan uykucu, şimdi kalkmazsan yarın pişman olursun."

Dudaklarım mesajı gönderen kişiyi görünce kıvrılırken başımı yastığa tekrar bıraktım, fakat telefonum hâlâ elimdeydi. Saf saf gülümseyerek yutkundum ve mesajını cevapladım.

Begonvil SokağıWhere stories live. Discover now