12.Bölüm: "Maviye Bakan Sokaklar"

1.9K 136 29
                                    

Sizi hiç mutluluktan uyku tutmadığı oldu mu ? Hani böyle, içinizdeki kıpırtıların uykunuzu kaçıracak derecede olduğu, güneşin sanki içinize doğduğu, aydınlanan gökyüzünün bile sizi gülümseteceği kadar bir mutluluk. Gözlerinizi her kapattığınızda, aklınıza her geldiğinde, dudaklarınızın her yukarı kıvrılışında sevildiğinizi iliklerinize kadar hissettirecek bir mutluluk. İşte ben bugün böyle mutluydum. Etrafımdaki gördüğüm her şeye gülümseyecek kadar, bir boşluğa saf saf durup dakikalarca dalacak kadar.

İç çekerek parmağımdaki yüzüğe bakarken, beni bu denli mutlu edenin bu yüzük olmadığını biliyordum. Beni bu denli mutlu eden şey, sevdiğim adamın beni hayatına ortak edecek, her gün yüzümü görmek isteyecek kadar çok beni sevmesiydi.

"Bihter, hadi çıkıyoruz!". Annemin salondan seslenmesi üzerine pişmiş kelle gibi aynada kendimi inceleyip sırıtmayı bırakıp odadan çıktım. Tabiri caizse atlaya zıplaya merdivenleri indim. Şu hep bahsedilen kelebeklerin beni de kanatlandırıp uçurmasından korkmaya başlamıştım artık.

Heyecanla iç çektim ve nihayet kapının önünde beni bekleyen ailemin yanına vardım. Önce annemi, sonra kardeşimi, sonra da babamı yanaklarından öpüp, kapağı açık olan ayakkabı dolabının içindeki yüksek topuklu siyah süet açık ayakkabılarıma uzandım. Ayakkabılarımı uzandım ve diğerlerinin tuhaf bakışlarını umursamadan ayakkabılarımın iplerini bağladım. Ayakkabılarımla olan işimi bitirir bitirmez doğruldum ve gülümseyerek karşımdaki şaşkın üçlüye baktım.

"Ah ben sizi çok seviyorum ya! Durun bir kez daha öpeceğim!". Aynı sıradan her birini tekrar öptükten sonra giydiğim beyaz elbisemin eteklerini savura savura kapıyı açtım ve sanki onları ben bekletmemişim gibi önden önden evden çıktım. Uzaktan gelen müzik sesi usul usul yerimde sallanmama sebep olurken, üzerimde olan bakışlar bir de gülme isteği doğuruyordu içime. En sonunda ellerimi kaldırarak bileklerimden kıvırmaya başladım ve kapıdan ilk çıkan şanslı kişi kardeşim olduğundan, omzumla omzunu dürttüm. İçimdeki neşe öyle büyüktü ki, artık sadece bana yetmiyor, etrafımdakilere bile sıçrıyordu.

Begüm dünden razı, bugünü bekliyormuş gibi bana eşlik ederken, annem de babam da ayakkabılarını giyerek evden çıktı. Annem evden çıktıktan sonra evden çıktığımız için dua okurken, babam gülerek bizi izlemeye devam etti. Sonra bir şey oldu, babamın yüzündeki gülümsemesi silindi. Duruşu dikleşti ve derin bir iç çekti. Olanı aslında biliyordum. Babam, sonunda fark etmişti."Bihter, o parmağındaki ne ?"

Benimde yüzümdeki gülümseme git gide küçülüp yerini ufak bir tebessüme bırakırken elimi kaldırıp yüzüğüme baktım. "Yüzük." diye mırıldandım. Sesim çekingenliğimden mütevellit kısıktı. Babam yutkundu, hafifçe kaşları çatıldı. "Senin öyle bir yüzüğün mü vardı ?"

Yoktu. Ve bunu babamda çok iyi biliyordu. Çünkü bizim evin süslüsü ben değil, Begüm'dü. Takı takacağım zamanda takacağım takılar belli bir tipte olurdu. Böyle bir yüzük de, o tiplerin içerisinde yer almıyordu.

Babam'da olan bakışlarımı kaçırarak olduğum yerde hafifçe sallandım. Dilimi damağıma vurarak olumsuz bir ses çıkardım.

"O nereden o zaman ?"

Annem nefesini sesli bir şekilde verip, sağ ayağını yere vurmaya başladı. Çok değil az sonra, herkesin tahmin ettiği o gerçeği haykıracak gibiydi.

Derin bir nefes alarak omuzlarımı dikleştirerek az önce kaçırdığım bakışlarımı babama çevirdim tekrar. Omuzlarımı dikleştirdim. Başımı hafifçe havaya kaldırdım. Artık bazı şeyleri konuşmanın vakti gelmişti sanırım.

"Ömer'in hediyesi."

Babam, Ömer'in ismini duyduğu an irkildi ve tahmininin doğru çıktığını fark etti. Yine de son bir umut şansını denedi."Doğum günü hediyesi falan mı ?"

Begonvil SokağıWhere stories live. Discover now