20

5.8K 209 43
                                    

Merhabalar!

Yorum yapan okuyucuları çok seviyorum, tepkilerinizi görebilmek inanılmaz motive ediyor beni ^^

Umarım bölüm hoşunuza gider, keyifli okumalar dilerim 🫶🏻

✨✨✨

Daha önce hiç aşık olmamıştım.

Aşkın varlığına inanmazdım. Bir şeye inanmanız için onu görmeniz, hissetmeniz gerekirdi. Görmeden inandığınız şeyler çok nadiren olurdu ki kanıtlayamazdınız. Kimisi hiç aşık olmadığı halde, aşka inanırdı. Bu kişiler çevresine kanıtlayamayan ama içlerinde o umudu saklayan kişilerdi. Belki de tutunacak dalları bir gün karşılarına birinin çıkacağı olurdu. Bilmiyordum, ben böyle biri olmamıştım hiçbir zaman.

Aşka inanmazdım. Birinin ayaklarını yerden kesebilmek demek, imkansız bir şeydi. Okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerde, kısacası aşkı anlatan her şeyde belli şeyler öne çıkardı; heyecanlanmak, saçma hareketlerde bulunmak, aklın başından alınması belki de. Hiçbir zaman gözüme güzel bir şey gibi gelmemişti. Onun varlığına inanmasam dahi eğer bir yerlerde varsa benden uzak durmasını dilemiştim. İnanmadığınız şeyler size uğramazdı, ben de buna tutunmuştum.

Güçsüz olmak istemiyordum. Şimdiye değin yaşadığım şeyler, beni çevreme karşı kapatmış; güven problemi oluşturmuştu. Aşık olmak demek, birine bel bağlamaktı. Onsuzken ölmek belki de.

Böyle bir şey, benim sonum olurdu.

Sen kimseyle var olmamıştın ki onsuz yok olacaktın... Saçmaydı, değil mi?

Ama yok oluyordum.

Sikeyim, Eflah'a aşık olmuştum.

Koca bir siktir.

Kaçındığım her şey, benliğimi ele geçirmişken kalbimde amansız bir sancı vardı ve onu yanımda istemekten kendimi alıkoyamıyordum. Söylediği her şeye rağmen beni öpsün istiyordum. Beni öyle bir sarmalıydı ki içimdeki sızı dinsin, şefkatiyle yüreğimi kasıp kavursun istiyordum.

Bana söylediği şeyler her ne denli kalbimde bir ağrıya gebe kalsa da, her şeye rağmen onun yanında olmak istiyordum. Yanında olmak da, ondan uzak kalmak da acı vericiydi. Bu cidden bu kadar zor muydu? Ne yanındayken tam olabiliyordu, ne de uzaktayken... Yine de yanında kalıp dünyayı sırtıma almaya razıydım.

Hassiktir, koca bir çıkmaza düşmüştüm.

Ben böyle bir şey istemiyordum ki, Eflah'ın teninden etkilendiğimden bile yeni haberim olmuşken ona aşık olduğumu kabullenemiyordum. Belki de duygularımdan kaça kaça bu hale gelmiştim. Aklım, fikrim hiçbir şekilde yerinde değildi; sağlıklı düşünemiyordum.

Daha doğrusu düşünemiyordum.

Zihnimin dört duvarına Eflah'ın benliği kazınmıştı, her döndüğüm yerde ona çarpıyordum.

Bu gece bana tıpkı eskisi gibi derken son yaşananların üstünü bir örtüyle kapatmıştı. Ben ölsem yapamazdım. Ona karşı olan duygularımı fark etmişken, eskiye dönmek demek, yok olmam demekti. Karşısında dururken ondan uzaklaşamaz, ona çekilmekten kendimi alamazdım.

Belki çok acıtacaktı, fakat öyle olmasındansa ondan uzak durmak daha mantıklıydı.

Mantık falan yoktu, duygular dahil olduğunda mantık boş bir kelimeden ibaretti.

Cenin pozisyonunu bozarak yattığım yatakta düz bir hale geldim, ardından doğrularak dirseğimin üzerine yükseldim. İçerisi loştu, neredeyse sabah olacaktı. Yanımda uyuyakalan Mislina'nın açık renk saçları yastığa yayılmıştı, yüzü hala ıslaktı ağladığından sebep.

AKREBİN ZEHRİ (YARI TEXTİNG) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin