5. ''Umutsuzluk'' ☼

9K 589 29
                                    

Melanie yukarıya çıkıp özgürlüğün kokusunu doya doya içine çekebilmek için küçükte olsa bir şansı olduğunu öğrendiğinden beri sırıtmaktan kendini alamıyordu. Derste, yemekhanede, kulübede, Groundiam'ın sıkıcı topraktan duvarlarını izlediği kayasında yüzüstü yatmışken, sürekli yüzünde huzur dolu bir gülümseme vardı. Çıkış yolunun varlığını bilmek kafasındaki tüm sorunları beyaza boyamıştı sanki. Biri beynini boşaltıp aklına sadece bu fikri sokmuş gibi hissediyordu.

Dedesinin ölümünü bu kadar çabuk unutarak biraz ihanet ettiğini düşünüyordu ama dedesi de zaten aylarca ağlayıp kahrolmasını istemezdi torununun. Melanie'nin mutluluğu önemliydi onun için.

Tabi ki eski günleri özlüyordu. Dedesinin ona masal anlatmasını özlüyordu. O masallar sayesinde gelişmişti hayalgücü zaten. Masallardaki gibi bir yaşam istediğini farketmişti çok küçükken. Üst dünyada anlatılan bazı masallar, Groundiam'a uyarlanmıştı ve dedesi on beş yaş sınırı yüzünden orjinal hallerini anlatamıyordu Melanie'ye. Gerçi, yaş çizgisi olmadan da anlatamazdı, insanları yukarıya özendirmek, yasaktı. Kuralları ihmal etmelerini sağlayacak şeyler söylemek, yasaktı. Hatta istisnalar hariç yukarıdaki dünyadan bahsetmekte yasaktı. Sanki yukarıda daha güzel, daha özgür bir dünya yokmuş gibi davranmalarını istiyorlardı.

Melanie bu durumu sevmiyordu. Ama amacı gerçekleşince zaten artık bir süre buralarda olmayacaktı. Eğer şu yarışları kazanırsa Edward'ın ona dünyayı keşfetmek için ne kadar süre vereceği hakkında bir fikri yoktu, bir güne bile razıydı tabii.

Bir de yarışları iki kişinin kazanacağını aklından çıkarttığını farketti. Acaba diğeri kim olacaktı? Ve dünyada ikisi birlikte mi takılacaklardı? Melanie yalnız olmak istiyordu. Birine bağlı kalmak istemiyordu. Ah. Çok fazla hayal kuruyordu. Çelimsiz ve güçsüz biriydi işte, en fazla ne kadar şansı olabilirdi ki?

Fen dersinde bunları düşünüyordu. Tek bir şey hakkındaydı zihninden geçenler. Öğretmenin anlattığı Groundiam bitkileri umrunda bile değildi. Önemsediği tek şey yarışlardı. Heyecanlıydı. Rakiplerini alt etmek istiyordu ama içten içe bunun mümkün olmayacağını biliyordu. Ya kazanamazsa, ne yapardı? Gelecek yarışlara kadar bekleyemezdi ki. Meraktan çatlardı herhalde.

Öğretmenleri Bayan Fiona Melanie'ye bağırdığında farketti yumruk yaptığı elini yüzüne dayamış hülyalı bir edayla yere bakmakta olduğunu.

''Melanie! Artık uyan ve dersi dinle.''

Hemen toparlandı ve son derece sıkıcı olan dersi dinler gibi yapmaya başladı. Onun ilgisini Groundiam'daki değil, dünyadaki bitkiler çekiyordu. Ah, tabi ki bunu dile getiremezdi!

Tüm bu kısıtlayıcı insanlar arasında Edward bir istisnaydı. Melanie bu ülkedeki sevdiği sayılı kişilerden birinin de Edward olduğunu fark etti. Adam tam onun kafasındandı! Çok hoş biriydi ayrıca. Alışılmadık yüz hatları, karizmatik bir suratı vardı. Karşı cinsten birini kolay kolay beğenen biri değildi ama Edward'ın yakışıklı olduğu gerçeği kaçınılmazdı.

Okuldan sonra nereye gideceğini bilemedi. Tek seçenek gizli yeri veya kulübeydi. O kadar sıkılıyordu ki.. Groundiam'da yapacak hiçbir şey yoktu. Artık dayanamıyordu. Kendini bir hapishanede gibi hissediyordu.

Birden aklına gelen fikirle kiremit rengi saçlarının üstünde hayali bir ampul yandı. Mark katılımcılar yeterli kişiye ulaştığında çalışmalara başlayabileceklerini söylemişti. Eğer Melanie her şeyi akışına bırakırsa bunun çok uzun bir zaman alacağını tahmin ediyordu. Bir şeyler yapması gerekliydi. Edward ve Mark için bazı adaylar bulabilirdi. Böylece olaylar daha çabuk gelişirdi ve beklemek zorunda kalmazdı.

Yeraltı GüneşiWhere stories live. Discover now