8. ''Sabırsız'' ☼

7.4K 481 63
                                    

Melanie ilk defa elini sürecek olduğu bıçağın soğuk kabzasını kavradı. Bütün vücudu titriyordu. Boğazı kurumuş, yutkunamıyordu. İşin aslı şuydu ki; korkuyordu. Başarısız olmayı, rakiplerinin onu hafife almasını hiç mi hiç istemezdi.

Mark ve Edward, önce herkesten tek tek bıçağı duvarın ortasındaki hedef tahtasına fırlatmalarını istemişti. Henüz hiçbir alıştırma yapmamış olmasına rağmen grubun yarısı iyi sonuç almış, hedefi sadece birkaç santimle ıskalamışlardı.

Yine en sona Melanie kalmıştı ve şimdi beceriksizliğiyle yüzleşmek zorundaydı. Hayatında hiç böyle bir şeye kalkışmamıştı. Bıçak yönünü şaşırıp korkusuzca hedef tahtasının biraz yanında duran Edward'ı öldürebilirdi bile, o derece yeteneksizdi bu konuda.

Tamam, sakin olmalıydı. Bu dünyanın sonu değildi. Yapamazsa yarışlardan atılmayacaktı ki! Zaten bu sadece bir denemeydi. Sonrasında tahminince Edward ve Mark tarafından özel olarak eğitileceklerdi bu konuda. Gelen deli cesaretiyle bir anda rastgele fırlattı bıçağı.

Pekala, vınlayarak hedefini bulan bıçak kimseyi öldürmedi, veya kimse Melanie'ye gülmedi de. Şükürler olsun, diye içinden geçirdi.

''Fena değil.'' dedi Edward. ''Hiç fena değil.'' Atışına yorum yaptığı tek seçilenin kendisi olduğu gözünden kaçmamıştı Mel'in.

Melanie, hedeften bir karış yukarısına isabet ettirmişti. Mark bıçağı keskin olmayan kısmından tutarak her yeri iz olmuş tahtadan çekti.

''Pekala, kötü değildi. Tahminimce bir çoğunuz daha önce bıçağa elinizi dahi sürmediniz, buna rağmen ilk sefer için gayet iyiydiniz.'' Seçilenler'in gururları okşandı. Mark'ı sıcak bir tebessümle dinlemeye devam ettiler. ''Biliyorsunuz ki sizlerin arasından, dünyaya çıkacak iki kişiyi belirlemek için başvuracağımız yöntemler arasında bıçak fırlatma da var. Haksızlık yapmadan, hepinize eşit zaman ayırarak,'' Mark bu sırada Melanie'ye bir bakış attı. Melanie neredeyse kızarıyordu, böyle bir şeyi istemek gibi bir niyeti yoktu ki zaten! ''bıçak kullanmayı öğreteceğiz. Öğreteceğiz derken, mükemmel ustalar olmanızı kastetmiyorum, sadece, bu konuda bilgilenip hatrı sayılır bir beceriye sahip olacaksınız. Eğer neden kura çekmek gibi normal yollar yerine, Açlık Oyunları'ndaki gib...'' Mark birden bu insanların o romanı bilmediğini fark etti. Melanie ve diğerleri meraklı bir biçimde ona bakıyordu. ''Uhm, yani, normal yollar yerine neden zorlu sınavlardan geçmenizi istediğimizi merak ediyorsanız, açıklayabilirim. Hayallerinizi gerçekleştirmenin yanı sıra, size bir şeyler aşılamak bizim için büyük mutuluk olur. Amaçlarınız uğruna sonuna kadar savaşabileceğinizi, bir daha büyük ihtimalle gelecek hayatınızda tekrar yapmak zorunda kalmayacağınız beceri gerektiren işleri öğrenmek için çabalayacağınızı görmek istiyoruz.''

Edward, Mark'ın son derece resmi konuşmasına bir tezat oluşturacak bir şekilde, ''Ve tabii ki eğlence için!'' diye ekledi. O bu kadar uzun ve felsefik konuşmalar yapmaktan hoşlanmıyordu. ''Eğer hazırsanız başlayalım. Dört tane üçlü gruba ayrılacaksınız. Rupert, lütfen şurada durur musun?''

Edward'ın adını söylediği onun yaşlarında bir adamdı. Saçlarının iğrenç bir şekilde dağınık ve yağlı olmasını önemsemeyen bir tipe benziyordu. Yüzünde bezmiş bir ifade vardı. Hafif kambur duruyordu, ''umutsuzluk'' kelimesinin bir bedene sinsice sızmış hali gibiydi. Belki de o yüzden katılıyordu yarışlara. Buradan bıkmış ve yeni bir yerde sönmüş umudunu tazelemek istiyordu.

''Abigail, Rupert'ın yanına lütfen..''

Bunun üzerine sarışın bir kadın topluluktan ayrıldı ve adamın sağında durdu. Bir süre sonra Mel, Edward'ın onları yaşlarına göre ayırdığını fark etti. Orta yaşı üç kişi bir aradaydı. Aralarındaki en yaşlılarmış gibi görünüyorlardı.

Yeraltı GüneşiWhere stories live. Discover now