bir

2.2K 179 463
                                    

yatağımda yatıp keyif çatarken açılan kapıyla o tarafa doğru dönmüştüm. gelen minseo teyzeydi. minseo teyze ev işlerinde anneme yardım ediyordu. yemekleri de genellikle o yapıyordu. ben küçüklüğümden beri her zaman bizimleydi. normalde benim odama ben varken pek gelmezdi. neden geldiğini anlamaya çalışırken minseo teyze konuşmaya başladı.

"akşama misafirler geliyor. odanızı toplamam gerek. bayan choi'nin isteği."

"yine o kanglar mı gelecek? bıktım onlardan."

minseo teyze kafasını onaylar biçimde sallamış ve benim sitemime karşılık kıkırdamıştı. yatağımdan kalkıp odaya bir göz atmıştım. epey dağınıktı. nasıl akşama temiz hale gelirdi bilmiyordum.

rahatımın bozulmasının verdiği sinirle aşağı kata salona doğru inmeye başladım. bay ve bayan kang'ı samimi buluyordum. fakat oğullarına bir türlü ısınamamıştım. ukala, kendini beğenmiş tavırları, yalandan gülüşleri sinirlerimi bozuyordu. onun da beni sevdiği pek söylenemezdi. ne zaman aynı ortamda bulunsak birbirimize laf sokup tartışırdık. yıldızlarımız bir türlü barışmamıştı. ve ne yazık ki babalarımız yeni iş ortakları oldukları için sık sık beraber akşam yemeği yiyor ya da bir yerlere gidiyorduk. buna ne gerek vardı ki?

aşağı inip kendimi en uzun koltuğa atmıştım. biraz orda öylece yatmıştım. daha sonra gözüm yemek masasını hazırlayan anneme kaymıştı.

"neyin var küçük bey? sinirli gibisin." demişti annem.

"aptalın tekiyle yemek yiyeceğim anne."

"oğlum, sevmediğini biliyorum ama saygılı konuşman konusunda seninle anlaştığımızı hatırlıyorum."

göz devirerek "evet, evet. nefret edebilirsin kaba olamazsın. biliyorum anne. bunu her zaman söylüyorsun zaten." demiştim.

annem de bana gülümsemişti. o sırada kapı çalmıştı. hani akşam geleceklerdi bunlar amk? gerçi akşama çok bir şey kalmamıştı ama henüz akşam da sayılmazdı. ayağa kalkıp üstümü düzeltmiştim. kıyafetlerimi de değiştirmek istiyordum ama ona zaman kalmamıştı. neyse ki üstümdekiler kötü değillerdi. minseo teyze kapıyı açıp misafirleri ve babamı içeri buyur edince bay ve bayan kang'a selam verip gülümsemiştim. gülümsemeye devam ederken sessizce anneme "anne hani bunlar akşam gelecekti?" diyerek fısıldamıştım.

annem de aynı şekilde gülümsemesini silmeden "napalım oğlum kovalım mı misafirleri?" demişti.

sanki evet dersem kovacaktı. hep birlikte içeri gittiğimizde hala hoşgeldiniz temalı konuşma devam ediyordu. tamam içeri girmişlerdi işte niye bu kadar uzamıştı bu.

babamın yanına oturduğumda babam herkesin duyabileceği bir şekilde "taehyun'a hoşgeldin dedin mi?" demişti. desem ne olacaktı sanki. "evet dedim babacığım." diyerek onaylamıştım. ama hayır dememiştim.

"ne zaman dedin? hatırlamıyorum da." gelir gelmez dakika bir gol bir sinirlerimi bozmaya başlamıştı taehyun bey. niye bozuyorsun beni çocuk?

"ah, öyle mi? yanlış hatırlıyorum demek ki. hoşgeldin taehyun." derin bir nefes alıp ekledim. "fakat geçen biz size geldiğimizde sen de bana hoşgeldin dememiştin. ama ben ağzımı açmamıştım. demek ki benim dememem koymuş sana. bu kadar takacağını bilseydim ayağına güller de dökerdim."

taehyun'un sinirlendiğini fark edince zaferle gülümsememi yüzüme takınmıştım. babam ise koluyla dürtüp bir bakış atmıştı. bu bakışı biliyordum. 'doğru düzgün dur.' bakışıydı bu.

annem sahte bir kahkaha atıp konuşmaya başlamıştı. "çocuklar siz isterseniz beomgyu'nun odasına çıkın. yemek yiyeceğimiz zaman çağırırız sizi."

limerence | taegyu Where stories live. Discover now