iki

1K 184 119
                                    

-taehyun'dan-

"abi asla anlamıyorum. nasıl tek öpücükle aşık olabilirsin?"

"aşık olmadım. ilgimi çekti sadece." dedim önümde duran tabaktan ağzıma bir çilek atarken.

"e tamam aynı şey."  kai'ye göz devirdim. ne desem anlamayacaktı zaten.

"ne olacak şimdi? kendine aşık edip sevgili mi olacaksınız?" demişti soobin.

"hayır. hiçbir şey yapmayacağım. siz anlamadınız galiba. ortada aşk, sevgi hiçbir bok yok. sadece öpüştükten sonra ki yüz ifadesi, utangaçlığı falan hoşuma gitti. bu kadar." demiştim sinirle.

"tamam kankam, sakin ol. celallenme hemen."

cevap vermeden çileklerden yemeye devam ettim. dürüst olmam gerekirse beomgyu o gün gerçekten ilgimi çekmişti. o öpüşmemizden önce ondan sadece nefret ederdim.  benim gözümde aptal bir ezikten fazlası değildi. ama şimdiyse onu sadece bir ezik olarak gördüğümü söylersem yalan olurdu. acaba o benim hakkımda ne düşünüyor diye de meraklanmıyor değildim. arkadaşlarına anlatmış mıydı? anlattıysa hakkımda ne demişti? bunları neden merak ettiğimi bilmiyordum ama ediyordum işte. kai boğazını temizlediğinde ona dönmüştük.

"yok ben anladım abi. sen tutulmuşsun bu çocuğa." 

"sikicem belanı zor duruyorum."

"hoşt."

ben göz devirirken soobin gülüyordu. 

"nasıl öpüştünüz? iyi miydi? hiç detay vermiyorsun meraklandırıyorsun." demişti soobin.

"normal iki insan gibi öpüştük. acemiydi. ama ona rağmen iyiydi. şaşırdım." demiştim umursamaz bir surat ifadesiyle.

daha sonra soobin'in suratına çıkardım gözlerimi. ağzında bakla vardı. çıkarmaya çalışıyordu belliydi. rahatsızca kıpırdaşmasından anlaşılıyordu. aynı zamanda gergin gibi de gözüküyordu.

"neyin var? söyle de kurtul soobinciğim." demiştim suratına bakmaya devam ederken.

"ben beomgyu ve yeonjun'u buraya çağırdım. gelirler şimdi."

"ne yaptın?" şaşkınlıkla sesimi yükselterek sormuştum. nasıl bir tepki vereceğimi bilemiyordum. 

kai kahkaha atmaya başlamıştı. "oha." demişti sadece. birkaç şey daha söylemişti ama gülerek konuştuğu için pek anlaşılmıyordu.

"ya şimdi şöyle" oturuşunu düzeltti ve devam etti. "ben yeonjun ile konuşuyorum bir süredir. sen beomgyu'yu sevmediğin için söyleyememiştim bunca zamandır ama şimdi sen ilgilendiğini söyleyince ben de çağırdım hemen. beomgyu'yu da getir dedim."

"ilgilenmiyorum. sadece ilgimi çekti. ve tanrı aşkına hala sinir oluyorum ona."

zil sesiyle hepimiz kapıya dönmüştük. sanırım gelenler onlardı. çünkü beklediğimiz başka biri yoktu. 

"tamam bir şey yok abartma. bak misafirlerin yanında saçma sapan davranma. kibar ol. dövmeyim." derken kapıyı açmaya gitmişti soobin. 

oflayıp oturduğum kanepeye gömülmüştüm. soobin ve diğerleri geldiğinde istemeden beomgyu'ya kaymıştı gözlerim. somurtan suratından zorla getirildiğini anlamıştım. kaşlarını çatmış, dudaklarını büzmüştü. çok şirin görünüyordu. hayır, hayır. ne şirin görünmesi. görünmüyordu şirin falan. taehyun kendine gel dedim içimden. gri eşofmanının üzerine beyaz bol bir tişört giymişti. hiç uğraşmadan o an ki haliyle geldiğini anlayabiliyordum.  

limerence | taegyu Where stories live. Discover now