4. ARAF ZİNDANI

1.4K 630 403
                                    


TANSEL CEMİYETİ

4.BÖLÜM

Araf Zindanı

Demir parmaklık süslü, acımasız bir zindandı.

Belki en çok esir kalan, o çaresiz insandı.

Bakacağı tek yer, baş başa kaldığı karanlığıydı.

Sanki esir olan bedeni değil, aklıydı.

Annem hep söylerdi: Kızım, derdi o masal anlatır gibi çıkan sesiyle. Kalbin esir kalır, bedenin esir kalır ama zihnin asla. Kalbin çalınır, bedenin zedelenir ama zihnin asla. Sen çiçek bahçesi, beyaz taşlı mezarlığın altına girene kadar zihnin senindir, sana aittir. İnsanlar düşüncelerini kirletse bile temizlemek yine senin elindedir. Düşün, konuş; düşün, öyle karar ver; düşün, uygula. Ama düşün, kızım.

Annem haklıydı. Her ne kadar düşünmeden konuşsam da ağzımdan çıkan her bir cümlemde benim bilinçaltımın imzası vardı. Ve şu an, tam olarak şu an, Devrim'in bana teklif ettiği şeyi zihnimde canlandırmam yine benim hatamdı.

Böyle bir insan mıydım, yoksa Devrim yüzünden kirlenmiş zihnimi temizleyecek kadar iyi kalpli miydim?

"Kumsal!" Boran'ın hafif yüksek çıkan sesine karşılık Devrim koşarcasına buradan kaybolduğunda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş vaziyette, bahçe kapısına tutunup Boran'ı görmeye çalışıyordum. Etraf karanlıktı, etraf zindandı gözümde.

"Buradayım." dediğimde endişeli suratıyla karşı karşıya kaldım. Benim için mi korkmuştu, kaçtığımı düşünüp mü korkmuştu, pek emin değildim ama bir şekilde ya endişelenip ya da korkmuştu işte. Hayır, yapamazdım, onu öldüremezdim. "Sakin ol." dedim ama bu yalnızca onun için kurduğum bir cümle değildi, kendim için de geçerliydi. İkimiz de sakin olmalıydık.

"Ben sakinim zaten. Bir an göremeyince..." dediğinde kafamı salladım. "Hadi, arabaya..." deyip ilerisini işaret ettiğinde elinde bir kâğıt olduğunu yeni fark ediyordum. Kâğıdı gördüğümü anlayınca ikiye katladı, bu hareketine sinir olsam da aldıramadım.

Kabul etmek istemesem de hâlâ şokun etkisindeydim.

"Boran," dedim arabaya yaklaştığımızda. "Cemiyette en yakın olduğun kişi kim? Arkadaşın, dostun..."

"Neden sordun ki?" Afallayıp yüzüne bakınca kaşlarını çattığını gördüm. Yutkundum. Saçmalamamak için gülümsedim. "Çoğu Asille fazla yakınım. Hatta hepsiyle. Yakın olmadığım yok. Senelerim onlarla geçti."

"Yani..." Ne diyeceğimi bilemedim. Aklıma bir anda cinayet gelince konuyu oradan açabileceğimi düşündüm. "Cinayeti işleyen kişi, İzem'inkini yani... Acaba benim yaptığımı düşündürtüp senin Asilliğinin askıya alınmasını istiyor olabilir mi, diye düşünmüştüm. Ama madem hepsiyle çok yakınsın, senelerin geçti, o hâlde bir şey diyemem."

"Sana düşmedi zaten, biz hallederiz. Arabaya bin." dediği an öfkeyle karışık şaşkın bir ifadeyle yüzüne baktım. Kaşlarımı çattığımda arabanın yanına varmıştık. Ben şimdi bu dediğine bir şey derdim de sussam daha iyi olacaktı. Çünkü şokun etkisiyle acayip saçmalayabilirdim.

"Bana peki şey düşmüş olabilir mi?" Allah'tan konuşmama kararı almıştım! "Bu İzel'in beni öldürme ihtimaline karşılık sana nereye gideceğimizi sorma sorusu? Ha? Bunu sormak bana düşer mi? Sonuçta benim hayatım söz konusu."

SİTANSEL CEMİYETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin