AŞILAN KORKULAR

150 25 19
                                    

Boğazını delen pis kokuyla gözlerini açtı. Nerede olduğunu bilmediği bir çöplüğün içine atılmıştı. Hemen oradan kaçıp kurtulmanın yollarını ararken gözüne eline yazılmış bir yazı takıldı. Yazıda "Fazla merak kediyi öldürür." yazıyordu.

&

Deniz ve Damla yaşadıkları büyük olaydan sonra kendilerinin ve ilişkilerinin de değiştiğinin farkındalardı. El ele o sınıftan çıktıklarında, sonu olmayan cehennemden de el ele çıkmışlardı. Artık hiçbir şey onları durduramazdı sanki. Tüm engelleri aştıklarını, bundan sonra mutlu olacaklarını düşünüyorlardı. Tek bir detayı pas geçmişlerdi: HER ŞEY DAHA YENİ BAŞLIYORDU...

Damlanın bir elinde uğruna savaşlar verdiği beresi, diğer elinde kendinden emin adımlarla yürüyen hoşlandığı çocuk vardı. O okulda ilk defa bu kadar mutluydu, sonunda Deniz kalbini kötülüklerden temizleyip yeni bir sayfa açmıştı. O temiz sayfaya birlikte ne hikayeler yazacaklardı. Sonunda bahçeye inip gözden uzak bir banka oturdular. Bir miktar sessizlikten sonra genç adam konuya girdi;

-Galiba ilk defa bu kadar mutlu ve cesur hissediyorum, nasıl yaptım, nasıl öyle şeyler söyleyebildim? Hiç bilmiyorum ama iyi ki de yapmışım. Hepsi senin sayende biliyorsun değil mi?

-Ben ne yaptım ki? Her şeyi kendin yaptın. Ben sadece sana inandım. Gerçi sana bir özür borcum var, sabah sana öyle şeyler söylememeliydim. Çok sinirlenmiştim, senden çıkardım özür dilerim.

- Yalan söylemeyeceğim valla biraz kırıcıydı ama beni ancak öyle bir konuşma kendime getirirdi. Yani teşekkür ederim ağzına geleni söylediğin için.

Biraz gülüşüp eğlendiler, daha sonra
Deniz ciddileşti ve aşırı merak ettiği soruyu sordu;

-Çok merak ediyorum soracağım, bu bere senin için neden bu kadar önemli? Tabi ki her eşyanın bir anısı vardır ama seni ilk kez böyle gördüm ben.

- Annem verdi onu bana doğum günümde. Bana verdiği son hediyeydi bu bere.

- Ne oldu ki annene, nerede şu an?

Deniz şaşırmıştı çünkü Damla annesinden bahsederken acı çekiyordu sanki. Daha önce okuldaki olaylardan hiç böyle özel konuları konuşmaya vakitleri olmamıştı, ama sanırım ilk defa Deniz'e kalbini açıp geçmişinden bahsediyordu. Deniz sonunda Damla'nın ona kalbini açtığını fark etti ve dünyalar onun oldu. Ama mutluluğunu belli etmemeliydi çünkü genç kız acı içinde annesini anlatıyordu. Bir süre sessizlikten sonra Damla kendine geldi ve sorusunu cevapladı;

-İntihar etti benim annem. Kendini astı.

Deniz şok olmuştu aldığı cevap karşısında. Damla dışarıdan bu kadar acı çeken bir insan gibi görünmüyordu, her zaman neşeli, deli doluydu. Onca zorbalığa katlanırken bile gülümserdi. "Sanırım gerçek Damla bu" diye düşündü. Hayatın acıları karşısında gülümsemeyi seçenlerdendi. Deniz hemen kendini topladı ve kızı teselli etmeye başladı;

-Çok üzüldüm, neler yaşadığını hayal bile edemiyorum. Nasıl zor olmuştur bunlara katlanmak. Neden yaptığı hakkında bir bilgin var mı peki? Yani onu bu noktaya getiren bir şey olmalı.

- Var tabi ki, babam. Annemin ölümünün tüm suçlusu babam. Onun yüzünden kendini öldürdü benim annem.

- Ne yaptı ki baban?

- Annemi sekreteriyle yıllarca aldattı. Annem bunu öğrendiğinde kendine gelemedi. Her zaman biraz zayıf, duygusal bir kadındı. Kaldıramadı babamın ihanetini, hoş kaldırsa bile karısının tüm çevirdiği dolapları öğrendikten sonra bir özür bile dilemeyen babamla mücadele edemezdi. En sonunda da bana bu bereyi verip canına kıydı işte.

- Damla o kadar üzüldüm ki ne diyeceğimi, nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum.

- Tesellisi bile zor değil mi? Annemin neler yaşadığını hayal bile edemiyorum ama sonuna kadar belli etmedi bana hiçbir şeyi. İntiharından sonra babam ve metresini bizim evimizde basınca parçaları birleştirmek zor olmadı.

-Ne isterdin peki?

- Hiç olmazsa birazcık mücadele etmesini isterdim, kötülüğe boyun eğmemesini isterdim. Çok az çaba gösterse yeterdi bana. Belki de bu yüzden sana bu kadar takıntılıyım. Senin de annem gibi pes etmeni istemedim, bu sefer yapabileceğim her şeyi yapayım dedim.

Deniz sakinlikle genç kızı dinlerken cümlesinin içindeki iki kelimeyi fark etti; "Sana takıntılıyım." Birden kalbi çarpmaya, elleri terlemeye, karnında adeta kelebekler uçuşmaya başladı. Kendini sakinleştirdi ve duyduklarını teyit etmeye çalıştı;

-Sen bana takıntılı mısın?

Damla birden söylediği şeyin farkına vardı ve kıpkırmızı kesildi. Ama utanacak ne vardı ki? Böyle şeyler söyleyecek durumdalardı artık. Omzunu dikleştirdi ve soruya soruyla karşılık verdi;

-Sen değil misin?

Deniz Damla'yı ilk gördüğü andaki ile aynı şekilde balık gibi çırpınmaya başladı. Damlayı bekletmek istemediğinden tıpkı bir istavrit beyniyle ağzına ne gelirse düşünmeden söyledi;

-Yani evet, yani evet derken şöyle evet: Ben şeyim sana. Şeyim derken öyle şey değil ben şeyim.

-Ne diyorsun anlamıyorum bir sakin ol.

- Yok sakinim zaten, şey diyeceğim sana.

- Ney?

Deniz sonunda istavrit modundan çıkıp saçmaladığını fark etti. Utancından yerin dibine girecekken karşısında bu durumdan aşırı keyif alan kızı görünce sakinleşti ve;

- Demek istediğim, ben hoşlanıyorum senden. Öyle çok hoşlanıyorum ki senden sürekli seni düşünüyorum. Eve giderken, okula gelirken, yatmadan hemen önce, ilk uyandığım saniyede, hep sen varsın aklımda. Senin üzülmeni, benim yüzümden kötü şeyler yaşadığını görünce kahroluyorum. Ne zaman başladı bilmiyorum ama sanırım ilk gördüğüm andan beri hem kalbimde hem aklımdasın.

Damla'nın aldığı itiraf sonrasında dünyası değişti sanki. Yeni dünyasında sadece Deniz, Damla ve şekerlemeler vardı. Derin bir nefes aldı çaktırmadan ve başını genç adamın omzuna koydu. Dünyasının en güzel yeriydi orası, adı gibi deniz kokuyordu sanki. Ya da sadece abartıyordu ama Damla'nın dünyasında abartmak güzel bir "şey"di. Belki deniz kokmuyordu ama kalbinden dalga sesleri geldiğine yemin edebilirdi.

Birkaç dakika huzur içinde kaldıktan sonra Deniz, yine kafasını karıştıran bir durumu sorup anı mahvetti;

-Erhan berenin senin için bu kadar değerli olduğunu nereden biliyordu peki?

Genç kız bu güzel anı bozduğu için biraz kızmıştı ama gerçek dünyaya dönme vakti gelmişti. Geri dönmek üzere dünyasından çıkıp yaptığı hatayı anlatmaya başladı;

-Bu okulda arkadaşım sandığım tek kişiye bahsetmiştim biraz bu berenin neden bu kadar önemli oluğu hakkında.

- Sude değil mi?

- Maalesef ki o. Bizimle uğraşmamıştı, sürekli yanıma gelip nasıl olduğumu soruyordu. Hatta beni zorbalıktan kurtarmıştı bir seferinde. Güvendim ben de ona, sana anlattıklarımı anlatmasam da bana karşı bereyi kullanacak kadar biliyordu.

-Sude'nin Erhan'a karşı hisleri olduğunu düşünüyordum kendimce. Yanılmamışım. Neyse ki her şey bitti artık, bize hiçbir şey yapamazlar. Bundan sonra da bereni yanında taşı olur mu? Neler yaşadık ya.

-Allah allah dilin açıldı valla senin.

Tüm kafa karışıklıklarını giderip biraz daha eğlendikten sonra birlikte sınıfa çıktılar. Hocaların yaşanan kaostan hiç haberleri yoktu, belki de öğrencilerin hemfikir oldukları tek konu hocaların zorbalık karşısında hiçbir işe yaramadıklarıydı. Çünkü neredeyse çoğu denemiş ve bu fikri onaylamışlardı.

Erhan konusunda da bir şey söylemediler. Aslında içten içe hepsi rahatlamıştı. Artık biri bana vuracak mı korkusu ortadan kalkmış, Damla ve Deniz'e sempatileri artmıştı.

Hayatta böyleydi: Biri düşerken hep diğeri yükselirdi. Ama önemli olan yükseğe çıkmak değil, yüksekte kalmaktı.

SON DAMLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin