SON 3- DAMLA'NIN GÖZYAŞLARI

37 7 4
                                    

                        BÜTÜN BUNLAR NASIL OLDU VE NASIL HALA HAYATTAYIM? 


                                                                                 &

"Hastayı kaybettik."

Siz hiç kaybettiniz mi? Kaybettiğiniz için kalbiniz yandı mı? Çok sürmez o yangın. Kısadır ama acı verir. Zaten acı veren her şey bir anda olur. İnsan bir anda ölür. İnsan bir anda doğar. İnsan, ama hep insan. Çünkü insan varsa acı da vardır. İnsan hep mutlu olabilir mi? İnsan hep üzgün olabilir mi? Olamaz. Her şeyin bir dengesi vardır, acının bile. O yüzden kısa sürer ya. Haddini bilir çünkü, sınırını aşmaz. İnsan kaybetmeyi özler mi? Kimi kaybettiğine bağlıdır o. Çünkü o kişi öyle biridir ki onu kaybetmek bile güzeldir... 

"Ailesine haber vermemiz lazım. Kızın anne babasının numarasını biliyor musun?"

"Delikanlı kendine gel, bir iğne vuralım mı sana?"

"Kurşun organlara saplanmış, çıkarmaya çalışırken kalbi durdu. Çok denedik ama başaramadık."

"Bak biraz sakinleş polisler burada, neler olduğunu anlatırsın onlara olur mu?"

"Duyamıyorum." diyebildi sonunda. Ölüm haberini veren doktor Deniz'in fenalaştığını görünce genç adamı koridordaki deri siyah koltuğa oturttu. Üzülmüştü çocuğa. Fakat bu ilgisi çok sürmedi ve yerini orta yaşlı kadın bir hemşireye bıraktı. 

Hemşire nefes almakta zorluk çeken Deniz'i kontrol etti. Genç adam nasıl ambulansın geldiğini, Damla'yı nasıl arabaya bindirdiklerini, nasıl hastaneye geldiklerini hatırlamıyordu. Tek hatırladığı Damla'nın "Sen katil değilsin." deyişi ardından doktorun "Hastayı kaybettik." cümlesiydi. 

Gözlerini açtı, iğnenin etkisiyle bayılmıştı. Gözünü ufak bir muayene odasında açtığında ona iğne yapan orta yaşlı hemşire de yanındaydı. Kadın hemen ayaklandı ve "Daha iyi misin yavrum?" dedi en huzurlu sesiyle.

"Duyamıyorum. Zar zor nefes alabiliyorum. Aldığım nefesim batıyor sanki. Zehir gibi her nefeste daha çok acı veriyor. Böyle bir şey mi? Yaşamak." dedi gözü yaşlı yutkunarak.

Hemşire, genç adamın gözünden süzülüp yastığa düşmeye çalışan damlaları sildi. Sonrasında saçlarını okşadı ve "Değil. Daha acı verici. Ama merak etme kısa sürüyor. Acının etkisi değil kısa süren. O hep aynı. İnsan alışıyor. Acının nüfuz ettiği ilk andan itibaren insan, acıya alışıyor. Onunla bütünleşiyor. Hani hep diyorlar ya unutmak insanın süper gücü diye. Bence öyle değil. İnsan unutmaz ki alışır. Öyle bir alışır ki canı yanmaz artık." dedi.

"Ama yanıyor. Ateş gibi yanıyor kalbim. Ben alışamam ki. Biz birlikteydik. Bana gelmişti. Önemli bir şey konuşacakmış benimle. Hemen hazırlandım, giyindim, süslendim. Böyle ellerim titredi. Kalbim patlayacak gibiydi. Kuytu bir yerde buluşmak istemişti. Aklıma edepsiz şeyler bile geldi. Hemen buluşacağımız yere gittim erkenden. Olur da o da erken gelirse biraz daha birlikte kalırız diye düşündüm. Bahaneler kurmuştum aklımda eğer lafı kısa kesip gitmek isterse diye. Keşke kurmasaymışım. Keşke gitseymiş. Keşke ölmeseymiş." dedi sessizce feryat ederek.

Aradan birkaç saat geçti. Deniz sakinleştiricinin etkisiyle daha iyi gibiydi. Ama gözünden yaş eksik olmuyordu. Polisler geldi. Genç adamın ifadesi alındı. Her şeyi ilk kez yalan söylemeden anlattı. Bu sefer suçlu değildi çünkü. Kimdi peki? Kim yapmıştı bunu? Damla'yı kim öldürmüştü?

Deniz'in ifadesi bittikten sonra polisler gittiler. Ondan şüphelendikleri çok açıktı. Fakat ne ortada onu suçlayabilecek bir kanıt ne de cinayet aleti vardı. Zaten çocuğun derbeder halini gördüklerinde onu sorgulamayı ertelemişlerdi. Saçları bakımsızlıktan birbirine girmiş, göz altları mosmor olmuştu. Yüzü sararmıştı. Son günlerde iyice kilo vermişti ve kemikleri ortaya çıkmaya başlamıştı. Gerçekten de dilenci gibi görünüyordu. Fakat dış görünüşü Deniz'in en son umurunda olan şeydi. 

SON DAMLAWhere stories live. Discover now