KARANLIĞIN İLK DAMLASI

61 14 10
                                    

Son birkaç gündür hava durumu pek iyi değildi İstanbul'da. Şimşekler, sağanak yağmurlar, oldukça güçlü rüzgarlar. Sadece kış gelmişti ve bu durumlar olağandı fakat Deniz'e göre evren ona olan kızgınlığını böyle gösteriyordu. Yine bir okul günü Deniz, bardaktan boşalırcasına yağan yağmura aldanmadan sadece bir hırka giyerek evden çıktı. Bu olanlardan sonra kendini cezalandırma yoluydu.    

O yağmurda zar zor okulun yolunu bulan Deniz, hızlıca sınıfına çıktı. Tam sınıfa girerken kafasında uğruna savaşlar verdikleri beresiyle Damla'yı gördü. Fakat onu umursamadan sınıfa girdi ve sırasına oturdu. Damla önce ufak çaplı bir hayal kırıklığı geçirdi ama sonra artık aralarının böyle olması gerektiğini fark ederek kendini toparladı. Tüm sınıf yağmur yüzünden arabası yolda kalan Saadet hocayı beklerken Deniz, o korkunç günü ve o kadını hatırladı;

O gün o kapıyı açtığında karşısında bir saat önce ona çarpan kadını gören Deniz, şok olmuştu fakat asıl şoku karşısında  Deniz'i kanlı gömleği ile gören bu gizemli kadın yaşamıştı. Üzerinde siyah kürkü ve sanki kendini gizlemek amacıyla taktığı şapkasıyla Deniz'in önünde beliren bu kadın, garip bir soğukkanlılıkla hemen içeri girdi ve kapıyı üstlerine kapattı. Kapatması ile içeride göğsünde büyük bir delik olan Zeynep'in cesedini gördü, Deniz'e döndü ve; 

-Ne yaptın sen? 

Deniz bu kadının kim olduğunu ve neden burada olduğunu sormadan, yarı baygın şekilde, küçük sesiyle kadın ne sorduysa cevaplamaya başladı;

-Öldürdüm onu. Ben yaptım. Kendi ellerimle çocukluk arkadaşımı öldürdüm. 

Kadın son bir umut yerde yatan Zeynep'in nefesini kontrol etti. Bu kadar büyük darbelere dayanamayan Zeynep oracıkta ölmüştü. Kadın derin bir nefes aldı ve; 

- Tamam halledeceğiz, sakin ol.

Elindeki kanlı meyve bıçağının yere düşme sesiyle yarı baygın halinden kurtulan Deniz, her şeyin mahvolduğunu sonunda anladı. Birden korkup geri çekilince ayağı sehpaya takılıp yere düştü. Tıpkı küçük bir çocuk gibi ağlamaya başlayan Deniz, olayı kadına açıklama gereği duydu;

- Öldürdüm onu, bile isteye en yakın arkadaşımı öldürdüm. Katil oldum. Allahım ben ne yaptım? Hayır olmaz, olamaz yapmış olamam hayır.

Yerde bir köşeye çekilmiş titreyerek hüngür hüngür ağlayan Deniz'i konuşarak sakinleştiremeyeceğini anlayan kadın sağlam bir tokat attı. Atılan tokatla ağlaması kesilen Deniz sakinleşti ve bu neden yardım ettiği meçhul olan kadının komutlarını dinledi;

-Sakin ol yeter, çocuk gibi ağlamanın sırası değil şimdi. Kızı halletmeliyiz.

 - Ne saçmalıyorsun ya sen? Neyi halledeceğiz biz? Ambulansı aramamız gerek, belki hala yaşıyordur lütfen. 

- Ambulansı falan aramayacağız, öldü kız. Kabul et. 

- Hayır ölemez, onun nasıl güçlü nasıl zeki bir kız olduğunu bilsen öyle demezdin. Zeynep ölmez, benim arkadaşım ölemez. 

- Sus, kes artık ağlamayı. Madem bu kadar seviyordun arkadaşını, niye öldürdün o zaman? 

- Ben yapmak istemedim, zorladı beni yemin ederim ben kimseye öldüremem. 

- Defalarca kalbinden bıçaklanmış bu kız, göğsündeki yarığı görmüyor musun sen? Sence ambulansı ararsak onu kurtarabilirler mi? Ambulans geldiği anda polis de gelir peşinden. Ne diyeceksin o zaman polislere, beni zorladı o yüzden kalbini paramparça ettim mi diyeceksin?

 - Ne yapacağım o zaman? Başka çarem yok. 

- Var, ben buradayım. 

- Sen kimsin be? Sen kimsin ,niye buradasın? Bana çarpan kadınsın sen, ne işin var burada?

SON DAMLAWhere stories live. Discover now