bu da sana girsin

1K 104 21
                                    

Evren sert ve hızlı adımlarla yürürken birden durup arkasını döndü. Yürüyüp hâlâ kumsalda oturan adamın üzerine ayağıyla kum atmıştı.

Kaan sırtına ve kafasına sıçrayan kumlarla arkasını döndü. Kızın geri dönmesine şaşırdığı yüzünden okunuyordu. "Ne oldu?" diye sordu şaşkın şaşkın.

"Sen beni sevdin mi? Sen söyledin mi? Hoşlandığını bile söylemedin be. Yemeğimi sevdiğini söyledin, saçlarımı kokumu ağzıma vermeyi sevdiğini söyledin bir kere beni sevdiğini söyledin mi?" Adamın tepesinde dikilmiş bağırıyordu. "Başta küçükmüşüz de zaten o zaman aşık değilmişim. Niye yattım seninle o zaman? Babamı, bütün hayatımı niye bırakıp sana geldim? Çok mu rahattı evin? Allah'ın unuttuğu bir şehirde ciğerlerime rutubet dolan bir evde sırf sen İstanbul a transfer oldun diye kıçımı yırtıp ders çalıştım ben. Yatay geçiş yapayım diye. Peşinden şehir şehir, hayat hayat gezmeyi göze aldım." Gözyaşlarıyla ıslanan yüzünü sildi. Burnunu çekti. "Bize, bak burayı iyi dinle; bize bir yuva yaptım. İçinde sen yoktun bile. Beni siktirettiğin hızla onu da attın başından. Anlıyor musun? Sen beni terk etmedin. Her zaman korktuğumu, bir gün mutlaka yapacağını bildiğim şeyi yaptın, benden hayatımı aldın."

Kaan şaşkın aptal bir ifadeyle ayağa kalktı. "Sen de beni bırakmayı düşünmüşsün? Kendin söylemedin mi?" Suçlamak istemiyordu. Ama elinde değildi.

"Bırakmak böyle olmaz. Bu bırakmak değildi. Bu alıp duvara çarpmaktı. Alıp yere atmaktı. Bırakmak usulca, kırmaktan korkarak, yavaşça yerine koymaktır. Buna bırakmak denir. Senin yaptığın o değildi." Evren uzakta gelip gelmemekte tereddüt yaşar gibi oldukları noktaya bakan adamı görmemişti. Sadece insanların onda çok sık görmediği el kol hareketleriyle belli ki bağırarak konuşuyordu. Ama yine de Gökalp bir acayiplik olduğunu anlamıştı.

Kaan kıza yaklaşmak istedi. Nedenini bilmiyordu. Belki de içgüdüsel bir şeydi. Ama Evren elini kaldırıp durdurdu. Kaan üzgün bir yüzle kıza baktı. "İçinde sen yokken o eve katlanamadım. Bana geber diyen duvarlara balyozla dalmam an meselesiydi. Anlıyor musun?" Yamuk ve alaycı bir şekilde güldü. "Gerçi nereden anlayacaksın, sen sana beni en çok hatırlatması gereken şeyle annemle yan yana olmaya bile böyle bir tepki vermedin. O kadar hislerinden arınıyorsun, canın istediğinde kendi zırhının içine öyle rahat kaçıyorsun ki benim hiç bir hatıram sana dokunmuyor."

Evren kaşlarını kaldırarak sırıttı. "He paşam aynen öyle. Bir de kıçına tekmeyi basan adamı göreceğinden korkup televizyon açamadığını düşün. Kafanı çevirdiğinde cadde boyunca seni izleyen gözlerini düşün. Öyle ki kurtulamıyorsun. Ben bankaya kartı iptal etmeye gittiğimde beklerken yaslandığım duvarda bile suratın vardı. Daha balkona astığım çamaşırlar kurumamıştı belki de. Hepimiz iki imzayla hayatımızın hatası hiç olmamış gibi yapamıyoruz. Yani annen olsa olsa ilaç oldu."

Kaan kıza darbe yemiş gibi baktı. "Ben senin hayatının hatası mıyım?"

"Eğer yanlışlıkla bir gün elim bir bombanın düğmesine basmazsa evet. Öylesin. Ah o kadar pişmanım ki. Hani onsekiz yaşınızdaki halinize ne söylemek istersiniz diye soruyorlar ya. Ben olsam 'o partiye gitme kuzum' derim. 'Babanı her gün öp' derim. 'arkadaşlarının kıymetini bil, nankör olma, okulda kal, sakın seni hak ettiğin gibi sevemeyecek bir pisliğin peşine takılma' derim." Ellerini iki yanında salladı. "Senin başka türlü bir hayat ihtimalini elinden almadım ben. Asıl sen benim güzel, sakin, huzurlu hayatımın içinden geçtin. Belki zorla yapmadın. Ama beni sevdiğine, en azından bir gün seveceğine inandıran, bir şekilde bunun sonsuza kadar süreceğine inandıran sen oldun. Sonra bizim için zaman dondu. Orada kaldık biz, bir adım öteye gidemedik."

Kaan kıza acı içinde bakıyordu. "Peki neden bu kadar azap içinde olduğunu belli edecek bir şey yapmadın? Sen sanki dünyanın en sıcak, en cana yakın sevgilisi miydin?"

Yalnız ve GururluWhere stories live. Discover now