bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen

1.1K 94 21
                                    

Şermin otele döndüklerinde Kaan ı gördü önce. Bir iki kez ayak üstü nezaketle sohbet etmeye çalışsa da bu adama gıcık oluyordu. Yine yapmacık bir nezaketle selam verip, yanından geçip gitti.

Sonra da mecburen birlikte yaşadıkları eve doğru yürüdü. Gerçi henüz orada Kaan varken uyuma fırsatı olmamıştı. Hacer kapıdan çıkmak üzereydi. Evren kadının eline yeşil bir içecek tutuşturuyordu. "Yeleğini aldın mı? Sakın rüzgarda kalma Hacer teyze." diye tembih ediyordu.

"Aldım aldım. Merak etme Evren. Her şey yolunda, Kaan da yanımda. Hem azıcık üşütsem bile ne olacak ayol ölecek değilim ya." Hacer kendi korkunç şakasına kahkahalarla gülerek Şermin i öptü. Kızın gözlerine biraz farklı bakmıştı. Sanki çok kötü bir şey olmuş gibi. Sonra evden ayrıldı. Ama Evren geride enkaz gibi kalmıştı.

Şermin e sıkıca sarıldı. Sonra konuştular, ağladılar, güldüler. Şermin yutkundu. "Bunu kendine niye yapıyorsun biliyorsun değil mi?" diye sordu. "Hacer teyze annen değil. Onunla ilgilenemedin çünkü çocuktun Evren. Hacer teyze üzerinden kaderle ödeşmeye çalışma. Kaan var bir de. Seni kırıyor." diyerek kızın sırtını sıvazlıyordu.

Evren burnunu çekti. "Öyle değil ki. Çok seviyorum onu. Hacer teyze benim için bir kefaret nesnesi değil." dedi. "Kaan beni hep kırıyor Şermin. Burada olması bile gerekmiyor." diyerek arkasını döndü ona. Sanki bebeğini göndermiş bir anne şefkatiyle Hacer in geride kalan eşyalarını topluyordu.

Şermin kızın incineceğini biliyordu. Bu belki gelecek yaşamında en az kırıldığı an olarak hatırlanacaktı. Gerçekçi davranırsa yavaşça Hacer den ve oğlundan kendini soyutlaması ve kendini öncelemesi daha doğru olurdu. Hiçbir şekilde kendisine muhtaç değillerdi aslında. Bu bir terk ediş olmazdı. Ama Evren bunu yapmazdı. Şermin onu en çok bu yüzden severdi.

Telefonu çalınca merakla baktı. Ali mesaj göndermişti. Kalbi yine tekledi. "Ne yapıyorsun?" yazmıştı. "Ben sıkıldım biraz. Çay içelim mi?"

Şermin gülümsedi. Daha yeni ayrılmışlardı. Gerçekten bu kadar sıkılmış olamazdı herhalde. Ali niye sıkılsındı ya? Birini bulur takılırdı. Taş gibi adam sonuçta. Ama onu görmek istiyordu. Çok mu kuruyordu acaba? Şimdi hemen geliyorum dese üzerine atlıyor gibi olur muydu? Elinde telefon öyle kalakaldı.

Ali otel odasında bir taraftan ip atlıyor, bir taraftan da sürekli telefonuna bakıyordu. Her zaman stresli olduğunda ter atmak isterdi. Buna alışıktı. Şermin i evine bırakıp, odasına girdikten yarım saat sonra davet etmek mi? Tabi. Eline balonlar alıp, balkonuna doğru serenat da yap istersen. İpi bir kenara atıp yine telefonuna baktı. Sadece annesinden babasından yeni yatırımını sorgulayan mesajlar gelmişti. Şermin hiç bir şey yazmamıştı. Ateş basıyordu şu anda. Çıplak sırtını duvara yaslayıp kafasını tempolu bir şekilde arkasına hafifçe vurmaya başladı. Kaç kez yaptığını bilmiyordu. Telefonu yine titredi. Yine annesi. Şermin değil. Oflayarak duşa attı kendini. Çıkınca hemen gidip yemek yiyecekti. Belki akşam servisine yardıma gelirdi Şermin.

Şermin askılı kırmızı elbisesini dolaptan çıkardı. Her zaman giyerdi. Yani herkes bu rengin ona acayip yakıştığını söylüyor diye seçmemişti. Özellikle erkekler. Ali de bir erkekti sonuçta. Hazırlanınca adama mesaj yazacaktı. "Giden konukları uğurlamaya iniyorum sen de gel" falan. Böylece onun için hazırlandığını anlamazdı. Aferin kız Şermin. Kafa çalışıyordu.

Resmen hoplaya zıplaya restorana giderken, Hacer teyzenin ölümüne yürüdüğü hızla Ali'ye yürümenin vicdan azabını yaşadı. Ama içi de içine sığmıyordu.

Ali'yi sırtı dönük bir sandalyede oturmuş sinirle birini azarlarken buldu. Telefonda her zamanki sükuneti olmadan konuşuyordu. "Gerçekten mi anacım? Şimdi bunun kavgasını mı yapacağız?" diyordu. "Gördüm, beğendim, aldım. Her zaman yaptığım gibi. Hayır neyi sorguluyorsun?" Bir süre sustu. "Sormadım. Sen neyi sormaya çalışıyorsun onu desene hele."

Yalnız ve GururluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin