bitmesin

880 78 44
                                    

Kaan elindeki kumaş parçasına baktı bir süre. Keten ya da ipek karışımlı başka bir şeydi herhalde. Şeffaf, yumuşak, karmaşık desenli bir şey.

Uzandığı yatakta süs olsun ortama renk versin diye kullanılmış fonksiyonu olmayan bir kumaş parçasına böyle düşünceli bakmasının sebebini biliyordu. Her şey gibi bu da şaşkınlık yaratıyordu. Evren kendi evlerinde böyle bir şey tutmazdı.

Perdeler, halı, duvardaki tablolar resimler... Hiç biri onun tanıdığı seçimler değildi. Avucunun altında sıcacık bir his veren kısa saçlar da. Onun tanımadığı yabancı bir sürü seçim canını yakıyordu. Evren kıpırdadığında tereddütle ona doğru baktı. Yüzünün değişimini izledi. Önce mahmur uykulu gözlerini açmaya çalışmıştı. Çok sevimliydi. Sonra Kaan ın çıplak bedenini gördüğünde yummuştu. Sanki yeterince uzun süre kapalı tutarsa açtığında orada olmayacağını umuyordu.

Ne deseydi acaba? 'günaydın?" Kendi kulağına bile çok pişkin geliyordu. İç çekerek ayağa kalktı. "Kahvaltı hazırlayacağım. Buraya mı getireyim mutfağa iner misin?" diye sordu.

Kızın kafasını yastığın altına gömmesi cevap gibi değildi. Nihayet aynı yerden boğuk bir ses cevap verdi; "dışarıda yesen olur mu? Yalnız kalmak istiyorum."

Kaana uyardı aslında. Ona bu zamanı vermek istiyordu. Ona bu zamanı borçluydu. Ama bronz omuzları, kolları, şu an çarşafın altında kalan kıvrımları davet ederken değil. Eğilip sırtına bir öpücük kondurdu.

"Yapma. Yapma lütfen"

Azıcık merhameti olan herhangi biri bu sesteki yakarışı duyardı. Yapmazdı. Ama Kaan sadece üzerine doğru tamamen eğildi. Bu kez ensesini öpüyordu. Çarşafı sıyırdı. Kısacık saçların süslediği başına doğru çıktı dudakları. Kulaklarını öptü. Yanağına indi. Islak yanaklarını da öptü. "Ağlama" dedi yalvarır gibi.

"Ağlatma o zaman. Git" Evren sırt üstü dönerek yumruklarını gözlerine kapattı. "Uuhh. Nefret ediyorum. Kendimden nefret ediyorum." Uzun süredir aklından geçirdiği bir sürü şeyin dışarı taşması gibiydi sesi.

Kaan kızı kucaklayıp kollarına aldı. "Lütfen yapma." dedi. "Lütfen Evren. Benden nefret et, herşeyden et ama kendinden değil."

Evren bir süre daha ağldıktan sonra burnunu çekip gözlerini silerek kendine geldi. Rahatsız bir şekilde "banyo yapmam lazım" dedi. Adamın kollarını çözüp onu serbest bırakmasıyla da sabahlığını giyip banyoya gitti. Girdiği anda pişman olmuştu. Hissettiği dehşet hatırlamanın utancı, hepsi safra halinde ağzına yükseldi ve kusmaya başladı. Kusmaktan nefret ederdi ve korkardı. Ama boş olan midesinin bu olağandışı tepkisi kendisini iki büklüm yerde bulmasıyla sonuçlandı.

Kaan sesleri duyar duymaz peşinden gitti. Gördüğü şey içini acıtıyordu. Seneler boyunca onu bir kez bile böyle görmemişti. Yanına eğilip sıkıca tuttu. Sonra kızı yıkadı. Hâlâ akan göz yaşlarına aldırmamaya çalışıyordu. Pişman olacağını biliyordu. Ama öfke kendine döner sanmıştı. Kızı kurulayıp nazikçe yatak odasındaki uzanma koltuğuna yatırdı. Sonra komik bir acemilikle yatak takımlarını değiştirdi. Evren i giydirdi. Nazikçe, incitmekten korkarak... Yatağa yatırdı.

Evren hâlâ hafif hafif iç çekiyordu. Adamın gitmesini umarken yanına uzanmasına isyan edecek hâli bile yoktu. Üşüyordu.

Kaan yavaşça sarıldı. Koynuna almak. Ne tuhaf bir tanımdı. Yaşanan her şeyden sonra bir kez daha bunu başkasıyla yapamama sebebini anladı. Başka bir kadınla başka bir kaç kadınla neredeyse sonuna kadar gidip bu şekilde olamama sebebini. Evren için hangi aşamada durduğu önemsizdi ve onu anlıyordu. Ayrı kaldıkları sürede onun da nerede durduğunu hatta durup durmadığını bilemezdi. Gökalp le vücut dilleri birbirlerini bu açıdan tanıdıklarının kanıtıydı mesela. Aldırmadığını söylese yalan olurdu. Erkek gururu değil, onun başkasının dokunuşlarından haz alma ihtimali vuruyordu. Başkasının bu güzel gözlerin ateşle baktığını görme ihtimali. Kıskanıyordu evet. Ama bunun da ötesinde başka bir şey vardı.

Yalnız ve GururluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin