Tünelin Ucundaki Işık

689 68 46
                                    

Evren elindeki ipleri sabırla açıyordu. Güzel bir hobiydi. Aynı zamanda özgün gardrobu böylelikle ucuza geliyordu. Mesela bundan güzel bir elbise örecekti. Kafasında modelini motifleri tasarlamıştı. Belki mavi boncuklar kullanırdı.

Kafasını meşgul edecek her şeyi bir mucize gibi kucaklıyordu. Yeter ki onu düşünmesin. Kaanla yaptıkları şey aklına düşünce yine ateş basmıştı. Onu seviyordu herhalde. Bu konuda hâlâ net olmadığı oluyordu. Ama nefret ettiğinden emindi işte.

Çalan telefonu açtı. "Efendim"

Karşıdan ses gelmiyordu. Yine bir sessiz arama. Kaan olduğunu düşünür kapatmazdı eskiden. Ama şimdi o olmadığına emindi. Çünkü adam mutfak kapısından içeri girip merakla ona bakıyordu. Evren telefonu kapattı. "Yanlış aradı herhalde" dedi. "Gizli numara"

Kaan bir şey söylemeden kafasını salladı. Sonra masaya küçük bir çiçek buketi bıraktı. "Güzel görünüyorlardı" dedi.

"Teşekkür ederim"

Kaan elindeki balıkları lavaboya attı. Güzelce yıkadı. "Fırına vereceğim. Yanına da salata yaparız. Artık kalabalığız yeter mi sence?"

Evren ellerini kurulayıp tezgaha yaslandı. "Neden peki?" Diye sordu. "Hayatımı nasıl işgal ettiğini görüyorsun değil mi? En yakın arkadaşımla yeni bir yaşam kurmaya kendi yerimi bulmaya geldim buraya. Ama şimdi sen, annen, diğer annenle acaba balığı fırın mı ızgara mı yapalım diye düşünüyoruz. Bu düpedüz bir işgal."

Kaan bir an dursa da sonra yaptığı işe devam etti. "Sunayı gönderirim istersen." Dedi.

"Sorun Suna değil ki. Annen de değil. Bunu sen de biliyorsun. Sorun senin yeniden hayatıma dahil olman. Hatta dahil olmak ne demek herşeyi yine ele geçirmen. Evimi, işimi, düzenimi, beni. Ben seninle yemek istemiyorum. Seninle yatmak istemiyorum. Hiç bir şeyi seninle istemiyorum Kaan." Ellerini yüzüne bastırdı. "Seni kovmak istiyorum mesela. Ama annen kırılır o da gider. Ve mutsuz ölür kahretsin. Sunaya kıçını da yırtsa sonunda bok gibi insan yetirtirdiğini ve artık pes etmesini söylemek istiyorum. Kaan ben sana kırgın kızgın ve doluyum. Yatakta seksen kere de boşalsam bu bitecek geçecek bir şey değil. Beni terk etmiş olduğun için değil. Onu bile aştım. Pişman olduğuna, aslında beni sevdiğine falan da inanabilirim. Biraz çabalasam inanırım yani. Ama seni ya da içinde senin olduğun bir hayatı istemiyorum."

Adam yine durdu. Sonra derin bir nefes alıp, "Biraz zaman verir misin?" diye sordu. "Annem için, benim için. Onu kullanmak istemiyorum. Sende bir nebze de olsa hatrım kaldıysa bana biraz zaman ver olur mu?"

"Kalmadı ya. Kalmadı. Eski mahalleden komşum musun sen benim? Beş sene hayatımı verdiğim sonra beni çöp torbası koyar gibi kapının önüne koyan adamsın. Ne hatrın olacak bende?" Sinirle elindeki havluyu fırlatıp mutfak kapısına doğru yürüdü. Sonra kapının kasasını tutup arkasını döndü. "Hacer anne... Yani süre bitince gidiyorsun. Suna da gidiyor. Senin hatrın için değil, senin gibi olamadığım için bu müsaade. Onun yuvasını, düzenini, hayatını bir anda elinden alamadığım için." Dedi.

Kaan balığı temizlemeyi sürdürdü. Kafası sürekli çalışıyordu. Kötü adamın kafası...

***

Şermin biraz önünde yürüyen ve pazar fileleri taşıyan adamı izliyordu. Eski alışkanlık işte. Ali'yi o görmeden izlemeyi severdi. Omuzlarını kalçalarını yürüyüşünü takip etmeye bayılırdı.

Adam bir anda dönüp, "neye bakıyorsun?" Diye sorunca, "kıçına" deyiverdi. Aklı neredeydi ya?

Ali güldü. Ama sonra suratını asıp, "ama bu haksızlık" dedi.

Yalnız ve GururluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin