Sol cebime saplandı kalbin

222 8 19
                                    



Baş parmağım ve işaret parmağımın arasındaki, dibi gelmiş sigarayı ziyan olmasın diye dudaklarıma yaklaştırdım ve uzunca içime çektim, filtrenin yanmaya başlamasıyla sigara parmaklarımın arasından düşüp parça pinçik olmuş converslerimi yakmaya başladığında, sessizce bi küfür mırıldanıp, hem yanan parmaklarımı acıyla sallamaya başladım, hem de ayağımı yere vurup sigaranın yerle buluşmasını sağladım. Osman elini enseme attı ve bedenini büküp o sessiz kahkahalarından birini atmaya başladı, hani ağzın kocaman açılır, burun deliklerin hareket eder kızarırsın ama tek çıkan ses boğazdan gelen ince, bitmiş yangın söndürme tüpü sesidir, heh işte ondan.

"Lan ibne sus, sus." Baş parmağımı dudaklarıma bastırıp sessizce fısıldadım. Okulda arka bahçede sigara içiyorduk ve bu gün nöbetçi öğretmen nazım abi olduğundan ultra bir dikkat sergilememiz gerekiyordu, diğer öğretmenlerin çoğu arka bahçeden geçmezken nazım keltoşu her beş dakikada bir büyük bir dikkatle arka bahçeyi turluyordu, genelde turlayan öğretmenler sigara içen varsa söndürsün diye ayaklarını sertçe basarak yürürdü fakat nazım abi bir yılan edasıyla süzülerek ürkütücü bir şekilde içenleri basıyordu.

Nazım hoca birden bir arabanın arkasında belirince osmanın karnına hafifçe bir dirsek atıp hocaya selam  verdim, osman da aynı şekilde acı bir yüz ifadesiyle hocaya eliyle işaret yapmıştı.

Zilin çalmasıyla Merdivenlerden indim ve yavaş adımlarla ön bahçeye doğru yürümeye başladım, arkamdaki osman borazan sesiyle şarkı söylüyordu, sesi çatlayıp durduğundan yüzümü buruşturup adımlarımı hızlandırdım.

" kızgın amların üstüne düşmüş dolunayım ben, soldum.. naninanay..dönersem yok olayim ben.."

Yanıma ulaşmış osmanı okulun içine girdiğimizde merdivenlere doğru sırtından ittirip söylendim.

" ben bi atölyeye bakıyom sen geç." Üç yıldır hocalara yalvar yakar sik kadar olan atölyemizi, büyük atölyeye taşımaları için ağlıyordum ve sonunda dileğim gerçekleşmiş, bir kaç tadilattan sonra atölye hazırdı. Tabi ben yalvardım diye değildi buraya geçmemiz. Geniş tablolarla kaplı koridorda Islık çalarak tadilat seslerinin yoğunlaştığı odaya geldim, kapının önünden kısaca bi bakıp recep ustaya selam verdim.

"Kolay gelsin abi." Başıyla teşekkür edip yaptığı işe geri döndü, uzun süredir bu atölyede olmak hayalimdi, küçük bir mutfağı vardı ve odanın duvarları camlarla kaplıydı, mutfağın tam karşısındaki duvarda aynalar ve öğrencilerin çizdiği resimler asılıydı, gelen geçen bir şey yapıştırıyordu, kocaman aynaların önünde ise geniş bir yükseklik vardı, genelde model ya da natürmort olurdu üstünde, o standın tam yanında ise kocaman kilitli dolaplar vardı. Atölye süperdi, bu yıl 12. Sınıf olduğumuzdan dolayı da istediğimiz zaman atölyeye gelebilecektik, anahtarlar dağıtılmıştı bile herkese.

İnşaat izleyen dayılar misali uzunca, iş yapan abileri izledim ve daha fazla geç kalırsam yok yazılacağımı bildiğimden adımlarımı sınıfıma yönelttim. Hala ısrarla din dersi veriyorlardı zorla, bir kaç sene önceden din dersi haftada bir saat iken bu sene haftada iki saate çıkmıştı.

Sınıfa girdim ve yavaşça yüzüm mahçup bir şekilde arkamdan kapıyı kapattım.

"Terbiyesizlik yapma geç yerine!" Yeni din hocası olduğunu düşündüğüm adam kalın sesiyle karşısındaki beyaz saçlı çocuğa bağırdı, çocuk kollarını önünde birleştirmiş, kendisine bağıran adamın önünde ısrarla duruyordu.

Beyaz saçlı çocuk, ismi batuydu sanırsam, bir kaç gün önce buraya nakil olmuştu ve geldiğinden beri tartışmadığı öğretmen bile kalmamıştı, öyle ciddi tartışmalar değildi halbuki, genelde düzgün bi dille tartışır öğretmenin delirmesini sağlardı, şu ana kadar kendisinin hep adını duyardım ya da dedikodusunu, hiç yüz yüze tanışmamıştım kendisiyle, sadece saçlarının beyaz olduğunu ve sürekli kavga çıkardığını biliyordum.

Avare | gayजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें