Yaşadığın en pis şey bu olacak

36 3 9
                                    

Ocağın altını kıstım ve kaynayan suyla dolu tencerenin üstüne bir tabak yerleştirdim, tabağın birazcık ısınmasını beklerken osmana piç piç bakışlar atıyordum, elindeki pet şişedeki sıvıya ağzı sulanarak bakan çocuğun ensesine hafifçe patlatıp elindekini aldım ve kapağını açıp şişedeki sıvıyı içime çektim, hastane ve alkol gibi sentetik kokan sıvıyla yüzüm buruşmuştu. Pet şişenin dibindeki sıvının tamamını tencerenin üstünde, buhardan dolayı ısınmış tabağa döktüm ve şişeyi rastgele bir yere fırlattım.

Tabağın üzerindeki hafifçe beyazlaşmaya ve kristalleşmeye başlayan sıvıya baktım sabırsızca, uzun süre sonra bunu yapmak mükemmel hissettirecekti. Baktıkça daha da yavaş pişen sıvıdan gözlerimi çekip kendimi mutfağın içindeki koltuğa fırlattım.

"Ya amına koyim o kadar para veriyoruz bari bir hafta çizek, sikicem ben torbacı olacam." Osmanın dediği şeyle sırıtıp koltuğun üzerindeki tütün paketini elime aldım. "Ya da veteriner arkadaş edin." Elim titrediği için bok gibi sarılmış olan tütünü dudaklarımın arasına yerleştirip yan tarafta yanan mumla yaktım. Kediler, köpekler ve atlar için olan bu anestezik ilacı veterinerlerde bulabilirdi, düşünsenize küçük bir miktarı atı bayıltmaya yetiyor ve biz bunun kaç gramını burnumuzdan içeri çekiyoruz.

Osman kendini koltuğun boş tarafına fırlatıp cenin pozisyonunda beklemeye başladı. Babam sonunda evden gitmişti, ne zaman gelirdi bilmiyordum bu yüzden sürekli tetikte gibiydim, dış kapının tam yanında tahta yer süpürge sopası, cebimde çakı, ve ocağın tam yanında ekmek bıçağı vardı. Kapı deliğinde de anahtar bırakmıştım bilerek, giremesin diye, kapıyı kilitlemeyi düşünmüştüm fakat böyle bok gibi bi evde kilit bile yoktu, bunun gibi bi evde yaşayan bir insanın çalınacak neyi olabilirdi ki. Filtresi düşmüş sigarayı son kez zorlukla içime çekip koltuğun kenarına söndürdüm. Crackhouse olma yolunda ilerliyordu, hatta ne ilerlemesi, kadıköyün en iyi ve en etkin crackhouse u olabilirdi bile. Batuyla son görüşmemizden bir buçuk hafta geçmişti ve ben bir buçuk haftadır okula gitmiyordum. Artık kalmayı geçmiştim, dünyada yaşamak bile saçma geliyordu. Okul saçmaydı ve ben gençliğimi böyle saçma bir şeye harcayacağıma kafam güzel yaşardım daha iyiydi.

"Sıcak ananı sikim." Kalktığını bile görmediğim osman ellerine kadar uzanan sweatshirtünün uçlarıyla tabağın kenarından tutmuş ve salona götürüyordu. Heyecanla ayağa kalktım ve salonun tam ortasına pis halıya oturmuş osmanın yanına oturdum ve tabağın altına koltuğun altında bulduğum tepsiyi yerleştirdim. İkimiz de susmuş heyecanla tabağa bakıyorduk. Soğumasını bile bekleyemeden göt cebimden babamın kimlik kartını çıkardım ve beyaz kristali tabaktan kazımaya başladım. Bu tür şeyler için babamın kimlik kartını kullanıyordum, çünkü plastik kartlar sıcaktan eriyorlardı ve hasarlanıyorlardı. Babam da sikimde değildi.

Tabağı iyice kazıyıp ikimize de kendi bünyemize göre uygun bi line hazırladım, osmanın uzattığı rulo halindeki parayı burun deliğime yakınlaştırdım ve diğer deliği parmağımla kapatıp beyaz tozu içime çektim. Elimdeki parayı osmana fırlatıp yere yattım ve kafasının gelmesini beklemeye başladım. Ertesi gün beni mutlu eden tek uyuşturucu ketamindi. Sadece çoğu insan gibi beynimdeki seslerin bir kaç günlüğüne de olsa susmasını istiyordum.

———

Batu

Yan tarafımdaki boş yere baktım ve yutkundum, cafer bir kaç haftadır okula gelmiyordu ve bu yüzden canım birazcık sıkılıyordu. Okulan kaçmak bile artık sıkıcı olmaya başlamıştı, iki elimle uykulu gözlerimi ovuşturdum ve çalan zille kafamı sıraya yasladım. Derslerde ne zaman uyumaya çalışsam sinir bozucu bir şekilde hocalar kısa olan boyuma rağmen beni görüp üzerime kalem fırlatıyorlardı, hatta bi tanesini ceplemiştim. Sınıfta caferden başka konuştuğum biri yoktu, herkes zaten gruplaşmış kendilerini yeni insanlardan olabildiğince uzak tutuyorlardı. Arkadaş canlısı değillerdi hiç, güzel sanatların daha entel dantel olmasını beklemiştim.

Ders zilinin çalmasını beklemeden toplu tuttuğum çantamı tek omzuma geçirdim ve sınıftan dışarı çıktım, merdivenlerden hızlıca inip bahçeye çıktım ve çantamı arkama saklayıp dışarıya küçük bi göz gezdirdim, ortalıkta hoca falan gözükmüyordu. Dilimi alt dudağımda gezdirdim ve uzaktaki küçük güvenlik kabinine gözlerimi kısarak baktım. Güvenlik şişko olduğu için koşmakta zorluk çekiyordu, o yerinden kalkana kadar ben minibüse bile binmiş oluyordum.

"Batu! Selam." Arkamdan gelen seslenmeyle yerimde zıplayıp arkamı döndüm ve seslenen kişiye kısık gözlerle baktım.

"Evet?" Gergince konuştum, hoca falan mı yakalamıştı, ne yapmıştım yine, yoksa tuvaletlere astığım afişler yüzünden mi çağırılıyordum? Ne olmuştu yani okul müdürünü dantelli iç çamaşırıyla çizdiysem? Sanat yapmıştım ve bence hak ediyordu.

"Ya ben senin caferle biraz yakın olduğunu fark ettimde, numarasını biliyosan verebilir misin." Karşımdaki kızıl saçlı ela gözlü tatlı bir kızdı, sınıfta da bir kaç kere görmüştüm, dediği şey anlamsızca sinirlerimi attırmışken kaşlarım hafifçe çatıldı ve çantamın kolunu tutan parmaklarım sıkılaştı. "N'apacaksın."

"Ya bilirsin işte, anonim olarak yazıcam konuşacağız falan sonra beni merak edicek ve diyecek ki seni bi kere olsun hissetmek istiyorum dicek sonra tuvalette buluşucaz ama gözlerini bir şeyle bağlıycam falan beni görmesin diye işte sonra öpüşücez ve bi süre sonra bana sınıftan birinden uzun süredir hoşlandığını söylicek ve ben şok olup üzülüp kim o kahpe dicem o da benim gerçek ismimi söylicek tekrar şok olucam sonra açıklıcam o da şok olucak sonra sonsuza kadar beraber yaşayıp iki çocuğumuz olucak."

Kaşlarım sinirle daha çok çatılırken derin bir nefes aldım ve kafamı iki yana salladım.

"Hey batu iyi misin? Daldın gittin, Proje ödevi için yazacaktım da cafere, bu yüzden numarasını istiyorum."

Daha deminki klasik senaryo yüzünden sanki kendim uydurmamışım da kız gerçekten söylemiş gibi yüzümü buruşturdum.

"Okula gelirse kendin istersin, izini olmadan veremem." Net bi cevapla cevap vermesini beklemeden arkamı döndüm ve güvenliği umursamadan çıkış kapısına yöneldim. Arkamdan 'ne izni ya' diye çığıran kıza gözlerimi devirip yürümeye devam ettim ve okuldan çıktım. Hızlı yürümekten önümde saçma sapan duran kaküllerimi elimle dağıtıp düzelttim. Sıkıntıdan yanaklarımı şişirip bıraktım, aklımda olan tek şey caferin bir haftadır ne yaptığıydı, değişik ve benim için ilgi çekici bir hayatı vardı ve ilk kez böyle yaşayan biri ile arkadaş oluyordum, arkadaş mıydık ki? Arkadaşlar yazışmaz mıydı? Arkadaşlar haber vermeden uzun süre habersiz bırakmazlardı ki arkadaşlarını, arkadaşlar birbirlerinin gözlerine baktığında dalar mıydı? Dalmazdı bence. Sadece konuşan iki yabancı mıydık?

Şu anda tek arkadaşım denebilecek insan caferdi, onu düşünmeyip de ne yapabilirdim bilmiyordum.

Avare | gayWhere stories live. Discover now