Lost Paradise

259 19 5
                                    


   Önünde durduğum dairenin kapısı sanki ardında kocaman kırmızı alevlerle kaplanmış bir cehennem varmış hissiyatı verirken, kapının önünde öylece dikilmek ve beklemek oldukça yoğun bir boşluk hissetmeme sebep oluyordu. İçeri girmek istemiyordum. İçeri girip bomboş geçireceğim bir gecenin ardından sadece yeniden güne başlayabilmek için uyumayı, o yatakta iki uca kurulup sadece uyumayı beklemeyi istemiyordum. Bir nebze de olsa yaşadığımı hissedebilmek istiyordum. Ve bu benim için oldukça uzak bir ihtimal gibiydi.

   Ne kadar süre orada öylece elimdeki çantayı sıkıp göğüs hizamda tuttuğum dosyaları kalbimin üzerine bastırdım bilmiyordum. Fakat bir anda hemen arkamdan gelen ses dikkatimi dağıtmış, bulunduğum yerde irkilmeme sebep olmuştu.

"Bayan Malik?" İrkilişime şaşıran bedene döndüğümde gözlerimin çoktan irileştiğini hissedebiliyordum. Birkaç adım ileride bulunan merdivenlerin sonuna ulaşmış olan Bay Miller, havaya kalkmış kaşlarıyla son basamağı çıktıktan sonra durup bana odaklanmıştı. Yutkunup bedenimi ona çevirdiğim sırada devam etmişti.

"İyi misiniz?" Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirirken onu ikna edebilmeyi ummuştum. Bay Miller bir üst katımızda bulunan dairelerden birinde oturuyordu ve kendine ait bir özel okulun yönetimiyle ilgileniyordu. Benden çok büyük olmasa da, 30'lu yaşların en altın çağını yaşıyor gibi görünüyordu.

"Ah, tabii ki iyiyim, Bay Miller. Sadece dalmışım." Bay Miller muhtemelen gülücüğüme inanmayı tercih ederek bana gülümseyerek karşılık vermiş, başını sallayarak oldukça sakin bir sesle beni cevaplamıştı.

"Kadınlar ve koşuşturmaları. Bazen bunların sizi gafil avladıklarını biliyorum, eşim de bu konudan fazlasıyla şikayetçi." Dudaklarımdan ufak bir kıkırtı dökülürken, çalışmış olduğunun farkında bile olmadığım asansörün kapısının açıldığını göz ucuyla gördüm. O sırada Bay Miller'ı cevaplıyordum.

"Kim olursa olsun koşuşturmaların bittiğini asla duymadım." Bay Miller yüzündeki gülümseme daha da büyürken başını sallayarak beni onaylamış, elinde tuttuğunu yeni fark ettiğim çiçekleri usulca havaya kaldırarak mırıldanmıştı.

"Ufak bir gülümseme elde edebilmek adına elimden gelen şu an için bu." Az önce kapısı açılan asansörden dışarı çıkan bedeni görmek omurgama büyük bir elektrik akımı gönderse de, dikkatimi Bay Miller'dan çekmeden gülümsemeye devam ederip konuşmuştum.

   Ben kapının önünde tam bir saat mi durmuştum? Çünkü o benden bir saat sonra eve gelirdi.

"Eşinize selamlarımı iletin, Bay Miller. Eminim çok mutlu olacaktır." Bay Miller gülümsemeye devam ederek beni onayladı ve yukarı çıkan merdivenlere yönelmeden asansörden çıkan Zayn ile göz göze gelip ona ufak bir baş selamı verdikten sonra evine doğru yönelmişti.

   Bay Miller gözden kaybolduktan sonra bana doğru yaklaşan adım seslerini umursamadan hemen önünde durduğum kapıya yönelerek çantamı içini görebileceğim şekilde havaya kaldırmıştım. Anahtarıma bakındığım sırada önce kokusunu, sonra hemen sırtıma değen göğsünü hissettim. Ardından solumdan uzattığı elinde tuttuğu anahtarı kapıya yerleştirip sessizce kapıyı açtığında içeri geçmemi beklemişti.

   Hiçbir yorum yapmamıştım. Her konuda sonsuz yoruma sahip olan ben, sadece onun yanında bu kadar suskunlaşıyordum. Sebebi belli değildi. Evlendiğimiz günden beri bu böyleydi. Gerekmedikçe ikimiz de konuşmaz, sadece görevlerimizi yerine getirerek yeni bir güne gözlerimizi açardık. Bu döngü her daim böyle devam etmişti.

   Eve doğru seri adımlarla girdikten hemen sonra derin bir nefes alarak bizi karşılayan geniş holün bir duvarının yanında duran komodine ilerlemiş, çantamı ve elimdeki dosyaları usulca oraya bırakmıştım. Duvarda duran tuşa dokunduğum sırada, arkamdan gelen kapının kapanış sesiyle beraber üzerindeki ceketi çıkardığını duydum.

All Too Well / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin