Touch Her, Kiss Her, Hold Her

75 9 5
                                    

   Elimdeki malzemeleri market arabasına bıraktığım sırada bakışlarım raflarda gezinmeye devam ediyordu. İş çıkışında markete gideceğimi öğrendiğinde, beraber gitmemiz gerektiğini özellikle direten Zayn'in işten gelmesini beklemek zorunda kalmıştım. Fakat sonunda gelip de beraber markete geçtiğimizde dikkatimi çeken ilk şey bunu ilk defa yapıyor oluşumuzdu. Ve lanet olası kalbim, sanki gencecik bir kızmışım gibi bu gerçekle birlikte delicesine atıyordu.

  Market fazla büyük olduğu ve çok fazla alacağımız şey olduğu için kendi aramızda paylaşım yapmıştık. Ben şu an kendi üzerime düşen malzemeleri toplarken, Zayn Tanrı bilir marketin hangi ucundaydı.

   Raflardan birinde gördüğüm Zayn'in kullandığı diş macununu alıp market arabasına fırlattıktan sonra birkaç adım daha ilerlediğim sırada bir anda değişen kategori ile gülmeden edemedim. Gözlerim raflara nizami bir şekilde dizilmiş olan prezervatif paketlerinin üzerinde gezinirken seçenekleri incelemeden edemedim.

   Her bir seçenek beni daha çok dehşete sokarken, Zayn'in hangisini kullandığını bile bilmiyor oluşum işin ayrı bir ironisiydi. O sırada birinin adımı seslendiğini duymak bir anda dikkatimi dağıtırken, bedenim seslenen kişiye dönmüştü.

"Bella?" Elindeki parça abur cubur paketleri ile birkaç adım ötemde bana bakan adama baktığım sırada, ilk bakışta çıkaramamıştım. Fakat adam bunu umursamadan devam edince taşlar yerine oturmaya başlıyordu.

"Aman Tanrım, seneler sonra seni Londra'da rastgele bir markette göreceğimi asla düşünmezdim!" Kaşlarım havaya kalkarken, bir anda gelen farkındalık bütün bedenimi germişti. Bu da nereden çıkmıştı şimdi?

"Ah, merhaba." Mırıldanışımın ardından bana doğru yaklaşıp üç adım ötemde durmuştu.

"Seneler sana çok iyi davranmış, Bella. Harika bir kadın olmuşsun." Chase'in iltifatı midemi bulandırırken, aynı zamanda onunla berbat bir şekilde ayrılmış olduğumuz gerçeği de aklımın ön taraflarında belirmişti. Şu an nasıl hiçbir şey olmamış gibi bana iltifatlar yağdırabiliyordu, bunu anlayamamıştım.

"Teşekkür ederim." Sohbeti kısa tutup defolup gitmesi için can atıyordum ama Chase uzatmakta ısrarcıydı.

"Seni Londra'ya hangi rüzgâr attı?" Evlilik rüzgârı beni buraya attı, Chase. Ama sen muhtemelen bunu anlayacak son insan bile değilsin.

"Burada çalışıyorum." Kaşları havaya kalkarken ilgiyle konuşmuştu. Lanet olsun, onunla konuşmaya devam etmek istemiyordum ama lanet olası konuşmayı bitirmemekte ısrarcıydı.

"Hangi alandasın?" Nefesimi verip hızlıca cevapladım.

"Olympia'da editörüm." Kaşları havaya kalkarken, benden bunu beklemiyormuş gibi gözlerine büyük bir şaşkınlık yayılmıştı. Sanki Londra'nın önde gelen bir yayın şirketinde çalışmak benim için imkânsızmış gibi bir ses tonu takınmıştı.

"Ciddi olamazsın!" Durup onu süzmeden edemedim. Üniversitedeyken zibidiye benzer bir tipi olmayan klasik sporculardan biriydi. Ama senelerin ona pek iyi davranmadığını söyleyebilirdim. Dağınık saçları ve kirli sakalı ile kendini salmış bir duruş sergiliyordu. Bunu görmek onun için üzülmeme sebep olmuştu. Her şey üniversiteden göründüğü kadar toz pembe ilerlemezdi ve bunu yaşayarak görmüş olması belki de Chase'i karmasıydı.

   Ona omuz silkerek sohbeti sonlandırmaya çalışacaktım ki, yanında durduğum rafı görmesiyle birlikte yüzüne sinsi bir gülümseme yayıldı. Evet, ona üzüldüğüm süre zarfı sadece birkaç saniye sürmüştü.

   Tam dudaklarını aralamış konuşacaktı ki, arkamdan gelen ses önce onu susturdu, sonra da arkamdaki bedene bakmasına sebep oldu.

"Sevgilim?" Zayn birkaç adımda yanımda bir dağ gibi yükselirken, bakışları ikimizin arasında dolaşıyordu. Elindeki malzemeleri hızlıca market arabasına bıraktıktan hemen sonra bakışları benim üzerimde kalmış, ardından sormuştu.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now