Loyalty

114 16 0
                                    


   Arabayı otoparka bırakıp asansörün evimizin bulunduğu kata çıkmasını beklerken, telefonumu çıkarıp açılan ekranındaki saate bakmıştım. Saat çoktan akşam 10'u geçmişti ve saatin hemen altında duran cevapsız arama bildiriminde usulca parmağım gezinirken Zayn'in beni üç kere aramış olduğunu görmek şaşırmama sebep olmuştu. Telefonumu sessizden çıkararak çantama geri bıraktıktan sonra açılan kapılardan çıkarak daireye doğru adımladım. Kapıyı açıp içeri küçük bir adım attığımda ise evin ışıkları açıktı.

   Derin bir nefes alarak arkamdan kapıyı kapattıktan sonra üzerimden çıkardığım montu askılığa asarken, salonun bulunduğu taraftan gelen hareketliği fark etmek, başımı kaldırıp o tarafa bakmama sebep olmuştu. Üzerindeki ev halinde olduğunu belli eden rahat kıyafetleriyle bana doğru yaklaşan Zayn'e baktığımda ifadesiz bir yüzle beni izlediğini gördüm. Çantamı komodinin üzerine bıraktığımda ayağımdaki ayakkabıları çıkartmaya koyulurken sessiz kalmıştım. Bir an önce üzerimdeki her şeyden kurtulup rahatlamak istiyordum.

"Neredeydin?" Bu soruyu sorması çok normaldi. Çünkü ilk defa evden bu kadar uzak kalmıştım ve sabahın köründe dışarı çıkıp gecenin bir yarısı eve dönmemin onun da alışık olmadığı bir şey olduğu barizdi. Bakışlarım ayakkabılarıma doğru indiğinde ona bakmadan mırıldanmıştım. Gidiş gelişle beraber 7 saat süren yolculuk kelimenin tam anlamıyla beni mahvetmişti.

"Bir arkadaşımı ziyaret ettim." Ayakkabıları çıkıp yere basmak ayak tabanlarımın acımasına sebep olurken, acıyla yüzümü buruşturmadan edemedim. Evden çıkarken bu yolculuğun beni bu denli yoracağını tahmin etmeliydim.

"14 saat boyunca mı?" Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerimin buz gibi olduğundan emindim. Dudaklarımdan dökülen kelimeleri ise onun beklemediği suratından belliydi.

"Çünkü Manchester'a gittim." Bu bilgi şaşkınca kaşlarını havaya kaldırıp öylece bana bakmasına sebep olurken, bir şeyler atıştırmak için mutfağa yöneliyordum ki sesini duymak mutfağın kapısındayken beni durdurdu.

"Arkadaşım içeride." Bakışlarım ona döndüğünde suratındaki rahatsız olmuş ifadeyi gizleyemediğini görebiliyordum. Muhtemelen ne haltlar karıştırdığımı deli gibi merak ediyor, ama soramıyordu. Bunun onu hem sinirlendirdiğini hem de fazlasıyla rahatsız ettiğini tahmin edebiliyordum.

"Liseden arkadaşım James buralardaymış ve gitmeden önce bana da uğramak istemiş. Eğer selam ver-" Sözlerine devam etmesine izin vermeden yanından geçerek salona doğru adımlamıştım. Kapıdan girmeden önce dudaklarıma oldukça yapmacık bir gülümseme yerleştirmiş, büründüğüm mükemmel rol ile salona girdikten hemen sonra geniş tekli koltukta oturan adama bakmıştım.

   James beni görür görmez irice açılmış gözlerle birlikte ayağa kalkmış, genişçe gülümsemişti. Sarı saçlara ve mavi gözlere sahip uzun boyuyla birlikte tipik bir İngiliz'di. Ona doğru adımladığım sırada muhtemelen arkamda olan Zayn'e bakarak gülümsemiş ve hayranlık dolu bir sesle konuşmuştu.

"Demek güzeller güzeli Bella sensin!" İki yana açılan kollarını ve gereksiz derecede fazla olan samimiyetini önemsemeden ona yarım yamalak bir sarılış verip hemen geri çekildiğim sırada yüzüme zor tutunan gülümseme ile mırıldanmıştım.

"Teşekkür ederim. Sen de James olmalısın, Zayn senden bahsetmişti." Zayn'in bahsettiği falan yoktu. Sadece nazik olmaya çalışıyordum.

   O sırada hemen yanıma gelen Zayn rahat bir tavırla tek kolunu omzuma dolamış, dudaklarını başımın üzerine bastırmıştı. O sırada James'in elini havada sallayarak bana doğru konuştuğunu duydum.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now