You May Kiss the Bride

92 11 2
                                    

   Dudaklarımda bulunduğu yerden silmeyi bir türlü başaramadığım tuhaf bir gülümseme vardı. Bunun neden ortaya çıktığını ya da neden bir türlü yüzümden silinmediğini asla bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey bunun Zayn'in iş yerine gelmiş olmamla alakası olmadığıydı. Evet, bununla kesinlikle alası yoktu.

   Arabanın direksiyonunu sola doğru çevirerek geniş otoparkta bina girişine doğru yaklaştığım sırada yakın bir park yeri aramaktan sıkılıp bulduğum ilk boşluğa arabayı gelişi güzel bırakıp hızlıca kendimi dışarı atmıştım. Evet, dudaklarımda ince bir gülümseme olabilirdi ama aynı zamanda gergin olduğum gerçeğini de inkâr edecek değildim. Yine de korkunun ecele bir faydasının olmadığını düşünerek yaptığım tek şey arabaya atlamak olmuştu. Hem işim de erken bitmişti zaten.

   Arka koltuktaki küçük karton poşeti de alarak arabayı kilitledikten sonra girişin bulunduğu alana doğru attığım adımların ardından, kapıdan içeri girdiğimde geniş bir kontrol cihazının yanında duran güvenliği görmüştüm. Ona doğru ilerleyip cihazın hareket eden yüzeyine çantamı ve poşeti bıraktıktan sonra güvenlik bana doğru konuşmuştu.

"Ziyaret sebebiniz?" Cihazın diğer tarafına geçtikten sonra çantamı beklerken yanıtladım.

"Eşimi ziyaret edeceğim." Uzanıp önünde duran telefona atıldığında hızlıca eklemiştim.

"Aslına bakarsanız sürpriz yapmak istiyorum." Adam kaşlarını kaldırıp bana baktığı sırada hoşnutsuz bir ifadeyle tek kaşını kaldırmıştı.

"Eşinizin ismi ve kimliğiniz lütfen." Önüme gelen çantayı ve poşeti aldıktan sonra hızlıca cüzdanımı bulup içindeki kimliğimi adama uzatıp mırıldandım.

"Eşimin ismi Zayn Malik, Aviva'da Muhasebe Bölümü'nde çalışıyor." Görevli kimliğime kısa bir bakış attıktan sonra bana geri uzatınca, hızlıca eklemek zorunda kaldım.

"Buraya ilk defa geliyorum da, ofisini bana tarif edebilir misiniz?" Adam sıkılmış gibi nefesini verirken, az önce kalktığı sandalyesine kendini geri bırakıp homurdanmıştı.

"Kat 26, 8B." Söylediğinden bir şey anlamasam da, umursamayan bir insanı daha fazla zorlamamak için arkamı dönmüş, plazanın merkezine doğru hareket etmiştim.

   Uzun uğraşların sonunda asansörü bulup da, adamın söylediği kata kadar çıkmak benim için ölüm gibiydi. Plazanın içinde binlerce ofis var gibi duruyordu ve 26. kata ulaşıp da, sonu gelmeyecekmiş gibi görünen ofislere baktığım sırada dışarıdan nasıl göründüğümü bilmiyordum ama tahmin edebilirdim. Muhtemelen irice açılmış gözlerle bir anda kalabalığın ortasına bırakılmış bir tavşan kadar korku dolu görünüyordum.

   Derin bir nefes alıp nedendir bilmediğim bir şekilde sağ tarafa doğru rastgele birkaç adım atmıştım ki, arkamdan gelen ses bir anda irkilmeme sebep oldu.

"Bella?" Hızla arkamı dönüp bana Tanrı tarafından gönderilmiş gibi Oliver'a baktım. Yüzümdeki ifadeyi görmek kaşlarını kaldırmasına sebep olurken, ona doğru hızlı birkaç adım atıp gergin omuzlarımı indirirken resmen haykırmıştım.

"Tanrı'ya şükür, Oliver!" Bir müddet yüzüme baktıktan sonra kendini tutamamış, dudaklarından ufak bir gülümsemenin kaçmasına izin vermişti.

"Kaybolmanın seni bu kadar korkutacağını düşünmemiştim." Ona gözlerimi devirip kendi kendime homurdandım.

"İlk defa geliyorum ve buradaki ciddiyet beni dehşete soktu." Oliver buraya neden geldiğimi anlayınca, yüzündeki anlayış dolu ifadeyle birlikte tek elini hafifçe sırtıma doğru bırakıp beni sol taraftaki geniş bir koridora doğru yönlendirirken beni cevaplamıştı.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now