Do You Feel?

98 11 0
                                    


   Yemek benim açımdan fazlasıyla sıkıcı geçiyorken, Zayn'in patronları ile girdiği derin sohbetin içinde fazlasıyla enerjik olduğunu görebiliyordum. Patronları bizden yaşça büyük insanlar olduğu için Zayn'in ve benim aralarında fazla genç kalmış olmamız sadece beni etkiliyor gibiydi. Zayn her gün gördüğü insanlarla rahatça sohbet edebiliyorken, ben çok nadir gördüğüm bu insanların kız arkadaşları ve eşleriyle sohbet edemeyecek kadar ortama yabancı kaçıyordum. Kadınlar arasında konuşulan konuların sosyete, alışveriş, çocuklar ve zengin ev hanımlığının ne kadar zor olduğu oluşu özellikle benim dışarıda kalmama sebep oluyordu. Bir an önce bunların bitmesini ve kendimi evime atabilmeyi istiyordum. Aşırı yorgundum ve bu insanların arasında rol yapmak beni daha da yormuştu.

"Fazla sessiz kaldın, Bella. Yoksa istemiyor musun?" Gözlerim önümdeki tabaktayken, ağzıma doldurduğum salatayı resmen çiğnemeden yutarak bana seslenen kadına döndüm. Şirketlerinin hissedarları olan patronlardan birinin karısıydı. Geniş dikdörtgen masada hemen karşımda oturuyordu.

"Özür dilerim, tam olarak duyamadım." Kadın bana bakarak gözlerini devirdikten sonra beni sohbete çekebilmek için hızlı bir özet geçmişti. Bu kadının adı neydi? Daha önce duyduğumdan emindim ama beynim önemsiz gördüğü detayları unutmakta aşırı iyiydi.

"Çocuk diyoruz, hayatım. Çocuklardan şikâyet ediyoruz ama aynı zamanda da hayatımıza ne kadar neşe kattıklarından bahsediyorduk. Aramızda evli olup da çocuğu olmayan tek çift sizsiniz. İstemiyor musun yoksa?" Dışarıdan bakıldığı zaman mosmor göründüğümden emindim. Önümde duran kadehi elime alıp içindeki şampanyadan büyük bir yudum alırken aklıma gelen ilk bahaneyi öne sürmüştüm.

"İkimiz de fazla yoğun çalışıyoruz." Kadın buna inanmıyormuş gibi yeniden gözlerini devirmişti.

"Bebek geldiğinde hayatınızda kendine yer edinmeyi çok iyi biliyor. Yaşınız geçmeden yapsanız iyi edersiniz, tatlım. Zaman çok hızlı geçiyor." Nezaketen de olsa zorla gülümserken, kadının dikkati hemen yanında oturan kadına kayıvermişti. Gerilen omuzlarım kadının gözleri üzerimden çekildiği saniye yumuşayınca hâlâ elimde duran kadehten bir yudum daha almıştım. O sırada hemen solumda oturan ve yemeğin başından beri sessizlikle bürülü olan Oliver bana doğru hızlıca mırıldanmıştı.

   Onu tanıyordum çünkü patronlardan birinin asistanıydı ve bu ortamda yaşı bana yakın olan nadir kişilerdendi, bazı patronların kendinden 20-25 yaş küçük model sevgilileri hariç tabii ki. Onlar genelde yemeklere katılmazdı ama bu zamana kadar birkaçını görme fırsatım olmuştu. 

"Onlar için ne önemi var ki? Kendi çocuklarına bile kendileri bakmıyor. Onlarca bakıcı ve hizmetlileri var." Gözlerim ona doğru döndüğünde kıkırdamadan edemedim. Oliver'ın 30'lu yaşlarının başlarında olduğunu tahmin ediyordum. Düzenle arkasına doğru sabitlediği sarı saçları ve griye çalan mavi gözleriyle birlikte temiz yüzlü bir adamdı. Çok nadir de olsa, güldüğünde yanağında gamzeleri oluşur, bazı anlarda onu olduğundan da genç gösterirdi.

"Sana daha fazla katılamazdım." Oliver bana kısa bir bakış atıp bedenini muhtemelen sadece benim anlayabileceğim bir şekilde bana doğru eğmiş ağzının içinden mırıldanmaya devam etmişti.

"Bu yemekleri neden birkaç ayda bir tekrarladıklarını da anlamıyorum. Konuştukları konuların hepsi zaten şirkette de konuşuluyor." Başımı sallayıp arkama yaslandığımda gözlerimi ona dikmiştim. Sesimi özellikle kısık tutuyordum ama zaten Oliver beni duymakta sıkıntı yaşamıyor gibiydi.

"Benim anlamadığım nokta eşlerin neden gelmek zorunda olduğu. Tam şu anda sıcacık yatağıma uzanıp kitap okumak varken burada beni asla çekmeyen konulara gülümsemek zorunda kalıyorum." Oliver'ın yüzüne kendine engel olamadığı belli olan bir gülümse yerleşti ve bana dönüp gözlerimin içine baktı.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now