3

3.4K 182 96
                                    

Gece neredeyse hiç uyuyamayan, ancak üzüntüden ruhunun yorulduğunu hissettiğinde nihayet birkaç saatliğine dalabilen Jimin sabahın erken saatlerinde uyanmış ve kendini Yoongi'nin kollarında bulmuştu. O kanepede öylece onu sarıp sarmalarken uyuyakalmış ancak ona sarılmayı bir an bile bırakmamıştı. Dün gece nasılsalar, şuan da aynı pozisyonda duruyorlardı.

Jimin'in Yoongi'nin gömleğinin üzerine yüzünün değdiği yerler halen nemliydi, ne kadar gözyaşı döktüğünü siz anlayın.

Ama iyi de gelmişti ona bu, yılların ağırlığını atmış gibiydi şu anda.

Gecenin soğuğu Jimin'e hiç vurmamıştı o gece; vücudu öyle soğumuş, kalbi öyle ağrımıştı ki dışarıdan esecek hiçbir yel kendisinden daha soğuk değildi. Damarlarında akan kanın bile soğuduğunu hissediyordu.

Geceye göre daha sakinlemişti tabii ki, ilk anların harareti üstünde yoktu ancak ilk andan beri kalbine saplanan hançerler oradaydı. Ve hep orada kalacaklarını bilmek bambaşka bir yara daha oluşturuyordu, yaralar birbirini tamamlıyor; zincirleme bir kaza gibi ardı ardına ilerliyordu.

Birazcık bile geçmemişti kalbinin acısı. Nasıl geçebilirdi ki? Canını feda edecek kadar çok sevdiği kocası meğersem onu iki senedir ayakta uyutuyormuş, halen kulağa inanılır gibi gelmiyordu.

Bu bir şaka gibiydi gerçekten, ama komik olanından değil. Çok acı, ve gerçek olmasına inanmak istemeyeceğiniz kadar gerçek bir şaka.

Bütün gece tek düşündüğü kızı olmuştu, eğer ortada bir çocuk olmasaydı Jungkook'a tekmeyi basıp çekip gitmek onun için şu an dünyanın en kolay işi olurdu. Ama işte aileyi kurmak ne kadar zorsa, aileyi dağıtmak da bir o kadar zordu.

Jungkook aile olmanın kurallarını kavrayamamıştı.

Yoongi'yi uyandırmadan kollarının arasından çıktıktan sonra bi kenara geçip sağlıklıca ve bir yetişkin gibi rasyonalist düşünmeye çalışırken telefonunu kontrol etmesiyle yutkunmuştu.

"82 cevapsız arama - "Aşkım" - "

Mesajlar :

- Jimin neredesin
Jimin bitanem neredesin
Neden telefonlarını açmıyorsun?
Jimin iyi misin ?
Jimin Minji seni soruyor cevap veremiyorum neredesin?
Yoksa beni aldatıyor musun?
Başka biriyle misin?
+99 mesaj daha

İç çekti Jimin, aptalı oynaması onu çok sinirlendiriyordu. İçinde bir nefret, bir öfke büyüyordu ama asla aşkını geçemiyordu...

Aldatan kişinin kendisi olmasına rağmen hangi cüretle "Yoksa beni aldatıyor musun?" diye sormaya yüz bulabiliyordu bu adam? Sakin kalmak atomu parçalamaktan daha zordu Jimin için şu an, ama derin derin nefes alarak kontrol altına almaya çalışıyordu.

Bir aşk bir anda sönemezdi, yıllardır köklerini toprağa salıp bağlanmış bir ağacı yerinden oynatmanız hiç de kolay olmaz, Jimin'in aşkı da aynen bu durumdaydı.

Jungkook'a sinirliydi ve içinde 'nefret' kadar şiddetli bir duyguya dair tohumlar filizlenmeye başlıyordu; ama aşkın kökleri de halen oradaydı. Hiç bu kadar çıkmazda hissettiğini hatırlamıyordu Jimin, gerçekten. Onu seviyordu, ama artık sevmemeliydi.

Yavaşça ayağa kalkıp telefon rehberinden avukatının numarasını buldu;

"Bayan Sejong, evet benim Jeon Jimin. Eşim Jeon Jungkook'tan boşanmak istiyorum. Evet evet kararlıyım. Evet eminim. Lütfen bir daha sormaz mısınız? Gerekli işlemleri hemen başlatın lütfen, ve daha fazla soru sormayın. Bir şey lazım olursa telefonum açık."

İçindeki öfkenin gittikçe daha da arttığını hissediyordu.

Mesajlar ;

Jungkook, bitti. Eşyalarını al ve lütfen evimden bir an önce çık. Kızımı da lütfen Yoongi'nin evine bırak. Özgürsün artık. Beni seviyor gibi yapmana gerek yok, git , Taehyung'un kollarına gir. Benden bu kadar.

Yoongi'nin odasında kendince bir şeylerle üstünü değiştirip işe doğru hareket aldığında, içindeki öfke ve intikam duygusu yavaş yavaş kalbini taşlaştırıyordu. Ya da en azından, Jimin kalbindeki acıları ve aşkını dindirmek için öyle hissettiğini düşünüyordu.

İşe gitmenin, sevdiği işi yapmanın, insanların ruhuna çare olmanın ve yorulmanın onu kurtaracağına inanıyordu. En azından küçük arabasına binip işe doğru sürdüğünde aklından geçen düşünceler bu yöndeydi.

Yoongi'nin evi işine pek yakın değildi, yarım saatlik yolculuk var gibiydi. Arabayı kullanırken Jungkook ile anıları gözünün önünden film şeridi gibi geçiyordu.

İlk tanışmaları, ilk sevgili oluşları, yaptıkları geziler, tatiller, evlilik teklifi aldığı gün, evlendiği gün, çocuğunu evlat edindiği gün... Hepsinin anısı hiç olmadığı kadar taze ve canlı halde Jimin'in zihninde beliriyordu. Hatta yavaş yavaş Jimin'in bilinçaltında tozlu sayfalara karışmakta olan anıların tozları da süpürülmüştü bir anda. Her şeyi hatırlıyordu.

Sevdiğiniz birini bu şekilde kaybetmek zordur. Kendinizi aciz hissettirir. Kötü hissetmesi gerekenin siz değil o olduğunu bilirsiniz ama yine de mahvolursunuz. Ama bu mahvoluş, döktüğünüz göz yaşları, o kişi için değildir. Ne kadar aptal olduğunuzu düşünmenizdendir. Onca zaman yanında en güvende, en rahat hissettiğiniz, zor zamanlarınızda kollarına girip sırtınızı yasladığınız ve karşılıksızca sevgi beklediğiniz kişi size karşı sizin kadar iyimser ve sadakatli olmayabilir. Beraber bir hayat kuracak kadar kendinizi adadığınız, "işte gerçekten seviliyorum, bu dünyada bana değer veren biri var." diye düşündüğünüz kişi bir anda sizi "işte gerçekten aptalmışım." dedirtecek raddeye getirebilir. Ve bazen Jimin gibi bir psikiyatrist de olsanız, insan ruhundan en iyi anlayan kişi de olsanız, kendi ruhunuzu onaramazsınız.

Ki bu hikayede Jimin de bunu çok iyi biliyordu.

Herkesin derdine derman olabilirken konu kendisine geldiğinde, dünyanın en çaresiz adamı olacağını biliyordu.

Ama nerden nasıl destek alacağını bilmiyordu...

~

evet ilerliyoruz, sizce jimin jungkook'a neler yapacak?

surundurecegi kesin, cok cetin seyler gorecegiz. ama sizce askina yenilecek mi? ne kararlar verecek??

trilogy in seoul | vminkook (tamamlandı) ✅ On viuen les histories. Descobreix ara