1. KISIM - 1. BÖLÜM

10.4K 433 247
                                    

Yıldız Çiçeği

(2. Kara Çağ Dönemi - 345. Kara Çağ Yılı)

Ölüyordum!

Üzerime binen belki de yüce ninemin bilmem kaçıncı heybetli kocasının bile asla taşıyamayacağı o ağırlığı ben, pek de zayıf değilimdir, sürükleye sürükleye taşıyordum. Bağışlayıcı Tanrı'nın yarattığı güneş tam tepede en yakıcı hâli ile yükselmişken benim bu cesedi taşımam epey bir zorlaşıyordu. En sonunda taşıdığım şeyi gölden yeterince uzak tuttuğuma emin olarak sırtını, belki de buraların en büyük, en gölgeli, en yapraklı, en renkli ağacın gövdesine yasladım. Ardından da sol elimin tersiyle alnımı silerek gözlerimi kıstım ve gölden ne kadar uzaklaştığıma baktım.

Yine de iyi taşıdığımı, sürüklediğimi düşünüyordum. Çünkü bu seferki ceset ya da o şey oldukça ağır ve büyüktü. Gölden çıkmasını beklemek ve saldırıya geçmek, ardından da o muhteşem, iri kızıl kanatlarını kaldırarak havaya yükseldiğinde tam kalbinden vurmak oldukça zor işti. Onunla baş etmek ninemle baş etmek kadar zordu. Bu yüzden de kendimle gurur duyup ağaç altına geçerek gölgesinde oturmaya başladım. Eski ve belki de yüzüncü kez dikilmiş olan çantamdan güzel kırmızı bir elma çıkardım ve yemeye başladım. Gerçekten de karnım acıkmıştı. Hep açtı zaten.

Acaba bugünkü ödülüm ne olacaktı? Acaba kaçıncı defa canımı tehlikeye atıp zor bir şekilde kurtardığım için üç demir kraş alacaktım? Ya da onun yerine bugünkü ödülüm yahni mi olacaktı? Ya da erkenden sıraya geçip duş alma hakkı? Derin bir iç çektim ve elmamdan bir ısırık aldım.

"Tam," dedim öldürdüğüm şeye bakarak. Ağzından akan o lanet yapış yapış salyaları hep boynuma, koluma, üstüme değmiş, yapışmıştı. Ayrıca öldüğü için de yavaştan iğrenç bir şekilde kokmaya başlamıştı. Kokunun üstüme sindiğini hissedebiliyordum. Artık bundan rahatsızlık duymayalı uzun zaman olmuştu. Lakin yine de ödülüm kesinlikle duş olmalıydı.

"Kalbinden vurdum! Düşmanlarımı alt etmesini iyi bilirim pis yaratık. Seni de alt ettim," dedim ve elmamdan bir ısırık daha aldım. "Dövüşmeyi hiç bilmiyorsun Voltna. Bir dahakine daha hazırlıklı gel."

Öldürdüğüm yaratığa tekrardan baktım. Kalbinin olduğu yer paramparçaydı. İç organları büyük ihtimalle gölün derinliklerinde küçük bir seyahate çıkmıştı bile. Bu koca yaratığın en hassas noktası kalbiydi. O koca ve iri kanatlarının, cüssesinin temel taşıydı. Elbette her canlının temel yaşamı kalbiydi. Lakin bu yaratığın kalbi belki de keskin bir nişancının bile zar zor kestirebileceği bir noktadaydı. Dış görünüşüne rağmen oldukça küçük bir kalbi vardı. Ayrıca kızıl kanatlarını anında iki yana açarak oldukça hızlı uçabilirler ve kısacık süre içinde ayaklarındaki o keskin tırnaklar ile kafanızı koparabilirlerdi. Bir avcı için en zor yaratık hiç şüphesiz ki Voltna'ydı.

Ölü bedenleri bir korsanın çürümüş dişleri ve lanetli ağzı kadar pis kokardı. En azından o böyle derdi. "Korsan ağzı içi gibi!" diye söylenir, ardından da tekrardan yaratıkla ilgilenmek için susardı. İlk kez bir yaratık gördüğümde dokuz yaşındaydım ve şükür ki o bir Voltna değildi. Midemdeki bütün her şeyi kusmuş ve o küçük yaratığın görüntüsü ise her yemek yediğimde aklıma gelmişti. O ise bana "Bir canavar ile birlikte yemek yediğinde bu günleri hatırla!" demişti. Haklıydı. Şu an onunla birlikte elma yiyordum ve elmam bitmişti bile.

Elmayı ileriye fırlatarak nereye kadar uzağa gittiğine baktım. Kuru toprakları geçememişti ama yine de fena bir atış değildi. Burnuma gelen pis koku ile yüzümü buruşturdum ve çantamı çapraz bir şekilde koluma takarak ayağa kalktım.

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now