GİRİŞ

13.9K 494 258
                                    

*Herkese selamlar!

İkinci kitabım olan Gazap Dansı için açıkçası çok heyecanlıyım. Bu benim yazdığım ikinci kitabım olacak. Ama kitap hakkında birkaç açıklamada bulunmak istiyorum öncelikle.

İlkin kitap bir seriden oluşacak. Beş kitaplık bir seri olarak düşünüyorum. Bu yüzden de bazı olaylar, durumlar ağır işlenebilir ilk kitapta. Veya yine ilk kitabım kesinlikle bir giriş kitabı olacak.

Yani bazı olaylar ağır işlenebilir. Ama lütfen sabırlı olun ✨ Sıkıcı, bunaltıcı buluyorsanız da bırakın okumayı. Çünkü seri sonradan açılan bir seri ve ben sadece aksiyon yazmak istemedim. Yazdığınız her yorum benim için kıymetli. Ve yorumlarınızın da karşı tarafı etkilediğini unutmayın.

Kitabı birinci ağızdan anlatacağım:) İlk defa deniyorum bu anlatımı. O yüzden de anlatım bozukluğu, herhangi bir yanlış olursa eğer hiç çekinmeden söyleyebilirsiniz. Bu sayede hatalarımı görür ve onları düzeltirim.

Diğer serileri de burada yayınlamayı çok isterim. Lakin bazı nedenlerden dolayı (Ejderin Laneti'ndeki durum gibi, kitabın serisini Wattpad'de yazmayacağım) aksaklıklar olabiliyor. İnşallah aksatmadan yazmaya çalışıp burada yayınlayacağım.

Lafı daha fazla uzatmak istemiyorum aslında:) Bu bölüm bir giriş niteliğindeydi. Asıl olaylar birinci bölümde başlıyor.

Okuyan herkese şimdiden çok teşekkür ederim✨

Ve iyi okumalar dilerim:)*

"Uyu güzel meleğim,
Tanrı sana güzel bir rüya bahşedecek.
Dilersen iyi dilekler,
Rüyan gerçeğe dönüşecek.

Uyu güzel meleğim,
Tanrı sana iyilik bahşedecek.
Dilersen güzel bir insan,
Onu sana gönderecek.

Uyu güzel meleğim,
Annen sana masal anlatacak.
Dilersen bir tatlı öpücük,
O hep senin yanında olacak."

Gecenin koyu karanlığına rağmen yüksek tepede duran dolunayın ışığı, oldukça geniş ve renkli odanın ince tül perdesinde sızıyor ve odayı mum ışığının yetersiz gelen yerlerini aydınlatıyordu. Açık pencereden tatlı ve serin bir rüzgar eserken küçük kız çocuğu annesinin ninnisini kapalı gözleri ile dinliyordu. Annesinin o güzel sesi her gece olduğu gibi kendisini mest ediyor ve büyük bir gülümseme ile içinden Tanrı'ya değişik dualar ediyordu. Bunlardan birisi de oynayacak eğlenceli bir arkadaştı. Bu duasını kaç kez ettiğini bilmiyordu. Her akşam aynı duayı ediyor, belki de Tanrı'nın kendisini duymadığından endişe ediyordu. Eğer duysaydı şimdiye kadar duası kabul olmaz mıydı?

Kapalı olan gözlerini açtı ve annesinin ay ışığından parlayan güzel çehresine baktı. Küçük kız annesine hiç de benzemiyordu.

"Tanrı neden beni duymuyor?" diye sordu dayanamayarak. Annesi ellerini küçük kızın saçlarında gezdirdi ve "Neden duymasın?" diye sordu. "O hep bizimle."

"Ama duam kabul olmuyor. Eğer duysaydı o zaman bir arkadaşım olabilirdi." Küçük kız cümlesini ağzından kaçırdığına pişman olsa da annesi tebessüm ile baktı.

"Belki de o arkadaşının yolu uzundur ha ne dersin?" diye sordu gülümsemesini bozmayarak. "Belki de Tanrı sana uzaklardan bir arkadaş gönderiyor. Eğlenceli olduğu için. Ya da senin gibi birisi olduğu için."

"Lütfen benim gibi olmasın," dedi küçük kız ürkerek. Annesinin tebessümü yüzünden silindi. Ellerini yanaklarına koyarak okşamaya başladı. "Neden?" diye sordu.

"Çünkü ben güzel değilim!"

"Hey bunu sana kim söyledi?" diye hafif bir sitemle annesi. Küçük kız neden bunları düşünüyordu ki? Ayrıca kıza annesi dışında hiç kimse güzel olduğunu söylemezdi. Hep aynı şeyleri duyardı: İğrenç, çirkin bir lanetli!

"Bana lanetli diyorlar anne! Ben neden lanetliyim ki? Neden benim bir kardeşim yok? Çünkü onun da benim gibi olmasından korkuyorsunuz." Kız annesine bakmaya devam ederken gözyaşlarını tutamamaktan korktu.

"Hayır tatlım," dedi annesi. Kızının böyle bir kadere mahkum edilmesi kendisini üzüyordu. "İnsanlar ne söylerse söylesinler sen çok tatlı ve güzel bir kız çocuğusun. Lütfen Tanrı'ya isyan etme. Yoksa üzülür ve küçük kız çocuğunun üzgün olduğunu gördüğü için daha da çok üzülür. Tanrı üzülmeyi sevmez. Ben senin hep yanında olacağım. Ayrıca ben eğlenceli değil miyim ki de benimle oyunlar oynamıyorsun artık?"

"Ama onlar beni kabul etmiyor," dedi küçük kız çocuğu. Onlar dediği kişi yaşıtlarıydı. "Birisi bana hırçın ve kötü kalpli olduğumu söyledi. Anne ben gerçekten de öyle miyim?" Gerçekten de kötü müyüm? Tanrı bu yüzden mi duamı kabul etmek istemiyor?"

"Hayır," dedi annesi ciddi bir ifadeyle. "Sen kötü kalpli değilsin. Eğer kötü olsaydın Tanrı sana güzel rüyalar bahşetmezdi. Öyle değil mi?"

Kız buna cevap vermedi.

"Tanrı peki ya neden beni böyle yarattı anne?" diye sordu onun yerine.

Küçük kız kendi kendine sürekli bu soruyu soruyordu. Tanrı neden böyle yaratmıştı onu? Neden kulakları daha büyüktü? Neden elleri küçüktü? Neden mavi gözleri, soluk, beyaz bir teni ve gri saçları vardı? İnsanlar neden onunla alay ediyordu? Neden vücudunda lekeleri vardı? Tanrı ondan ne istemişti ki?

"Çünkü sen Tanrı'nın özelisin. Baksana gri saçların ve tenin tıpkı ayın ışığı gibi. Tanrı sana denizlerin maviliğini, ayın güzelliğini vermiş tatlım. Neden farklı olduğun için mutlu olmuyorsun?"

"Mutlu olmak istemiyorum. Farklı olmak istemiyorum. Ayrıca Kurnaz Prens bile yakışıklıymış. Ama o kötü birisi. Neden Tanrı onu güzel yarattı ki?"

"Sakın onun adını ağzına bile alma küçük kızım. O yok artık," dedi annesi sitemle.

"Ama hâlâ var olduğunu söylüyorlar. Hatta geri geleceğini," diye karşılık verdi kızı. Ondan korkuyordu. Gece yatmayan, bir türlü uyumayan yaramaz çocuklara Kurnaz Prens anlatılır ve bu sayede kabus görmelerine neden olurlardı.

"Hayır Alisa. Bunlar birer uydurma. Lütfen artık uyu. Tatlı rüyaların kaçabilir yoksa. Onları yakalaman zor olabilir."

Küçük kız daha fazla sorgulamayı bıraktı ve güzel, mavi güzel gözlerini kapayarak kendini uykunun kollarına teslim etti. Annesi o uyuyana kadar da başından ayrılmadı ve ninnisine de devam etti.
~

Küçük kız rüyasında bu kez eğlence panayırı görmemişti. Ya da büyük bir tavşan. Onun yerine bu gecenin karanlığında, odasında, arkası dönük biçimde; simsiyah giyinimli, başında uzun, ucu sivri olan siyah bir şapka, ellerinde gri eldiven olan birisini gördü. Küçük kıza döndü. Lakin çehresini göremedi. Yere düşen uzun gölgesi kıza yaklaştı. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı. Ardından da kulağına bir şeyler fısıldadı. Kızın içi titredi. Uyanmak istese de uyanamadı. Gözlerini açamadı. Annesini çağıramadı. Neler fısıldadığını anlayamadı. Bunun bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu kavrayamadı. Eğer rüyaysa oldukça korkunç bir rüya görüyordu şu an.

Gözlerini araladı sonunda. Etrafına bakındı. Derin bir oh çekti ve rahatladı. Açık pencereden esen serin rüzgar perdeyi hareket ettiriyordu ki bu da bir canavarın kollarını hareket ettirmesini anımsatıyordu.

Küçük kız uykuya zor da olsa daldığında bir daha öyle bir rüya görmedi. Hatta hiçbir zaman bu kadar gerçekçi ve korkunç bir rüyaya da dalmadı.

Çünkü rüyasına giren kişi o küçük kızı değil, daha nicelerini istiyordu...

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now