1. KISIM - 8. BÖLÜM

2.4K 217 262
                                    

Şeytani İşler

"Kitap nerede?" diye sordum tekrardan başka bir çığlık sesi gelirken. Bu çığlıklar kulağıma pek de yabancı gelmiyordu. Bilinçaltıma yerleşen, sokaklarda aç ve susuz kaldığım zamanlara ait olan, lanetlilerin ibretlik olsun diye sokak ortasında asılarak yakılırken attıkları çığlıklardı aynı.

Hermes giydiği paltonun içinden Altın Çağ kitabını çıkardığında "Sence onu başka yere koyar mıyım?" diye sordu. Bu içimi bir nebze olsa rahatlatsa da kapının zorlanması üzerine tekrar içimde korku belirdi. Mührün sonsuza denk dayanması imkansızdı.

"Ne yapacağız?" 

"Sence?" diyerek soruyla karşılık verdi. "Kaçacak yerimiz olmadığına göre yapacak pek de bir şey kalmıyor."

Sadece birkaç kişi ölür o kadar, demişti ego yığını.

Bu gidişle ölen biz olacaktık.

"Sence dışarıda neler oluyor?" diye sordum. Çığlıklar o kadar fazlaydı ki ne olduğu az çok tahmin ediliyordu. Birazdan buraya da geleceklerdi. Hatta şu an bile gelebilirlerdi.

"Senden istediğim bir şey var," dedi hızlıca. "O da bu kitabı koruman olacak. Yapabilirsin değil mi? Onları bir şekilde alt etmem gerek."

"Ama bunu nasıl yapacaksın?" Bunu nasıl yapabilirdi ki? Sayıları belki de çok fazlaydı. Alt etmesi çok zor olurdu.

"Sen sadece dediğimi yap," deyip ayağa kalktı. Gemi tekrardan sallanırken midemin bulandığını hissediyordum. "Buradan ayrılmak-"

Lafı kesilirken kapı kırılmıştı.

Ayağa kalktığımda kitabı ceketimin içine koydum. Ah keşke büyü güçlerim açığa çıksaydı! En azından kitabı koruyabilirdim.

Geride olduğum için gelenleri tam göremiyordum ama fısıltıları net duyabiliyordum. Bir iki adım ileriye gittiğimde o şeyleri gördüm.

Silüetleri.

Üç tane silüet vardı ve onlar da tıpkı geçen gördüğüm silüet gibiydi aynı. Siyah, net bir şekli olmayan şeylerdi. İnsanın ruh betimlemelerini andırsalar da onlardan daha farklıydılar. Uzunca kolları ve boyunları vardı. Şekli yok dememin sebebi ise bu ellerin ve ayakların aniden, birden belirip daha sonra kaybolmalarıydı. Yani onlarsız havada süzülüyor ve geçen rafların arasından geçmeleri gibi rahatça gezinebiliyorlardı.

Ego yığını, Hermes, rüzgar gücünden destek alarak onları biraz olsun geriye savurdu. Lakin bunun için ortamda yeteri kadar rüzgar yoktu. Bu yüzden de bu onları sinirlendirmekten başka bir işe yaramadı. İkimiz için de hemen kalkan oluşturmaya çalıştığında silüetin birisi buna engel oldu ve Hermes'in kalkanını kırdı. Bir başka silüet ise yine Hermes'i hedef alarak büyü yapmasını engellemeye çalıştı. Ellerini mühürlemeye çalıştıklarında, buna engel olmaya çalışsa da bu iblisin oğulları (yeryüzüne ceza için gönderilen altı oğul) gibi olan silüetleri yenmek çok zordu. Gücü yetmiyordu.

Hermes mührü kırmaya başardığında, büyük ihtimalle yanında sıvılar vardı ve onları kullanmıştı, bu kez bilmediğim bir sözcükleri fısıldamaya başladı. Kelimeler ağzından döküldükçe o siyah silüetler yavaş yavaş sanki silikleşiyordu. Lakin üç silüetin de bilmediğimiz güçleri olacak ki bu kez Hermes'in konuşmasını engellemek için ona yumruk attılar. Yani aslında nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde dudağı aniden yara aldı demem daha doğru olacaktı. Çünkü elleri yoktu ve olsa bile dumandan oluşmuş gibi bir bedenleri vardı.

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now