4. Bölüm

3.7K 272 48
                                    

Merhaba, ben geldim; yeniden.

Hem stok bölüm biriktirmek istiyorum hem de bir an önce atmak ve fikirlerinizi duymak istiyorum. Bu ikisi arasında debelenip duruyorum.

Umarım içinize sinen, güzel bir bölüm olmuştur. Keyifle okuyun...

⛓️

24 Aralık 2020

"Gülsüm nine?" diye seslendim camın önündeki minderden dışarıyı seyrediyordu. "Benim artık gitmem lazım."

Neredeyse bir haftadır burada kalıyordum ve beni almaya kimse gelmemişti. Korhan abi, abimle denk gelmemi istemiyordu sanırım. Ne kadar daha kaçacaktım? Sevdiğim adamdan kaçmıştım, şimdi abimden mi kaçacaktım?

"Onun yanına gideceksen git," dedi gözleri dışarda dolaşmaya devam ederken. "Durma hiç, hemen git." Yüzünü bana çevirdiğinde sessizce dudaklarımı ısırdım. "Ama gideceğin yer ona çıkmıyorsa, ne kadar gidersen git bitmeyecek. Sen ona gitmeden bitmeyecek."

"Ona gidemem nine," dedim bu acı gerçek her an beni mağlup ediyordu. "Benim ona gideceğim yollarım kapandı."

"Ah güzel kızım," diyerek yeniden camdan dışarıya baktı. Başka bir şey söylemedi ama sanki içimi görüyor gibiydi. Biliyordu sanki her şeyi. Yiğit'i tanır gibi konuşuyordu bazen. Bu imkansızdı ama öyle hissetmekten alamıyordum kendimi.

"Gideyim mi?" diye sordum. Hoş, gitme dese de gidecektim. Babam Ne durumdaydı bunu bilmek istiyordum. Belki bir şekilde babamla konuşma imkanımız olursa ona o akşamı sorardık. En azından, sebebi olmazdı lakin en azından neden diye sorardık. Annem hastaydı, onu görmek istiyordum. Abim.. Abim ise yıkılmıştı. Ben ise yıkılmak biçare, paramparça oluyordum her gün.

"Git," diyerek elini kına yaktığı saçlarının içinden geçirdi. Eşarbı omuzlarına düşmüştü, saçını hissedince eşarbını yeniden saçlarına örttü. "Git ama yine gel. Şifacı kadının da şifaya ihtiyacı var. Sen hep gel."

"Olur nine," dedim gülümseyerek. Burada yapacağım başka bir şey yoktu ve buraya gelmekten de kimseye zarar gelmezdi. Yanına gidip ellerini öptüm. Buruşmuş, üzeri çillenmiş elleri bile huzur doluydu.

Gülsüm ninenin verdiği şala sarılıp köye doğru yürümeye başladım. Hava soğuktu, adım attıkça karların ezilme seslerini duyuyordum. Köpekler havlıyordu ve değişik bir koku vardı. Kadınlar ekmek yapıyor olmalıydı.

Arabayla geldiğimiz kadar hızlı olmasa da yarım saati biraz geçkin sürede evin merdivenlerini çıkmaya başladım. İki katlıydı bu köy evi. Aşağı katta biz yaşıyorduk, yukarı katta da Korhan abiler. Ailesi şehirdeydi, yazın buraya geleceklerdi ve biz yazın ne yapacağımızı bilmiyorduk. Balkonda oturan annemin yanına doğru çıkıp bir süre nefeslendim. Ortak alan gibiydi burası. Boş bulmak benim yüzümden zordu çünkü uyanır uyanmaz buraya çıkmayı, uzaklardan görünen deniz ve ormanı izlemeyi seviyordum. Deniz bana İstanbul'u, orman bana onu hatırlatıyordu.

"Anne?" diye seslendim. Dalmış olmalı ki sıçradı önce. Beni görünce yüzü aydınlandı. Çok çökmüştü. Yüzündeki kırışıklık aylar geçmesine rağmen yıllar gibi iz yapmıştı kendine.

"Annem," diye seslendi kollarını açıp. Yanına gidip kollarının arasına girdim hemen. Onu kendinde, bizimle konuşurken görmek çok zordu artık. Kendi başına oturuyor, bazen yemek bile yemiyor, babamın fotoğraflarına sarılıyordu. Ayrıca burayı da sevmemişti. O hiç mahalleden dışarıya çıkmamıştı ki. Çok zor geliyordu her şey ona eminim. Korhan ve Koray abiyi seviyordu, onlara canımızı borçluyduk ama sevmiyordu burayı işte.

HÜKÜM Where stories live. Discover now