22. Bölüm

3.4K 190 59
                                    

Ben geldim.

Sizi hemen bölüme alayım.

Keyifle okuyun.

⛓️

Üzerimize özenle giyindiğimiz elbiseler yangından sebep kararmış, bazı yerleri ıslanmış, bazı yerleri ise yırtılmıştı. Beşimiz de yan yana oturmuş, sabaha karşı sönen ve meyhaneden geriye hiçbir şey bırakmayan harabeye bakıyorduk. İlk tespite göre kundaklama demişlerdi. Araştıracaklardı fakat biz zaten biliyorduk.

Kahraman Yaman'ı öldüren her kimse, burayı ateşe veren de bizzat oydu.

"İkimiz de iş bakacağız artık," dedi Kenan abi. Saatlerdir ağzından tek kelime çıkmamıştı. Tiryaki'nin getirdiği 70'lik rakıyı sek hâlde kafasına dikti. Bakışları harabenin üzerindeydi. "Bir fabrika falan bulalım bari Mert," diye seslendi yanında oturan abime. "Vardiyalı çalışırız. Betül'ü yalnız bırakmayacak şekilde, ikimiz de vardiya döneriz."

"Abi!" dedi Betül abla, Kenan abinin hemen yanında oturuyor, Kenan abinin koluna girmişken omzunu diğer yanında oturan abimin göğsüne yaslamış o da bizim gibi harabeye bakıyordu. "Ben de çalışırım. Birbirimize destek olmamız lazım."

"Sen dur şimdilik," dedi abim. "Biz Kenan ile kendimize sağlam bir iş bulalım. Düğün ertelenir bu gidişle. Kenan, beddua mı ettin lan?"

"Ben sana seneye demiştim," dedi Kenan abi, kıs kıs gülmüştü bunu söylerken.

"Ne yapıyorlar?" diye seslendim Yiğit'e. Hemen arkamda oturmuş, bedenimi göğsüne yaslamış üzerime de ceketini örtmüştü. Başımı hareket ettirerek alttan baktım kararan yüzüne. O ise kilitlenmiş gibi karşıya bakıyordu. Aslında hepimizin baktığı o yere; harabeye.

"Kaldığımız yerden devam diyorlar da, beni çok çabuk unutuyorlar." Bakışlarını sonunda gözlerimle buluşturduğunda yanağıma gitti baş parmağı. Orada muhtemelen bir karalık vardı ve onu yok etmeye çalıştı. Olmayınca bıraktı, dudaklarını yanağıma bastırdı. "Yarın sabah tamirhaye gelin," diye seslendi ortalığa. "Konuşalım."

"Şimdi konuşalım," dedi Kenan abi. Yiğit beni de yerden kaldırdığında ceketini yeniden omuzlarıma bıraktı. "Yiğit?! Nereye?"

"Eve amına koyayım!" dedi Yiğit, elimi tutmuş beni de yürütüyordu. "Araba nerede?" dedi etrafına bakarak. Sonra hatırladı sanırım buraya nereden, nasıl geldiğimizi. "Tiryaki!" diye seslendi bu defa. Tiz bir ıslık çaldığında elimi kulağıma götürdüm. Birazdan güneş doğacaktı ama o kimseyi umursamadan ıslığını çalmış, mahalleyi de ıslığıyla ayağa kaldırmıştı.

Tiryaki koşarak bize doğru gelirken Yiğit yeniden bağırdı. "Koşma, arabayı getirsene! Eve gideceğiz!"

Tiryaki koşarken kendi etrafında dönüp tam tersi istikamete yeniden koşmaya başladığında Yiğit sabır gibi bir şeyler söylemişti.

"Harmancı nerede?" dedim başımı sırtına yaslayarak.

"O şehir dışına çıktı," dedi. Başımı sırtından çekip bedeninin yanından uzattım ileriye doğru. Beni görünce gülümseyip başımı kolunun altına sıkıştırdı ardından saçlarımın üstüne bastırdı dudaklarını. "Antep'e gönderdim onu. Orada da işler karışık."

"Mesela?" dedim kaşlarımı çatarak. Ben oraya dair çok az şey biliyordum. Amcasını bile yeni öğrenmişken başka kimler çıkıp gelecekti, kimler kafama silah dayayacaktı bilemiyordum.

"Meva, sonra anlatsam yavrum? İnan beynim sikildi geceden beri. Kendimizi bir eve atalım, şu kokudan bir arın. Ben kokuna bulanayım, soluklanayım. Sonra zaten anlatacağım sana her şeyi." Burnumu sıkıştırdı parmakları arasında. "Ben senden ne gizledim ki?"

HÜKÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin