5. Bölüm

3.7K 261 114
                                    

Söz verdiğim gibi, buradayım; yeniden.

Keyifli okumalar...

20 Mart 2017

Delicesine bir yağmur varken, yağmura inat sert adımlarla yürüyordum.

"Meva, bekle," diyerek arkamdan gelen Yiğit'in sesini duymazdan geldim. Konum olarak nerede olduğumuzu bilmiyordum, eve nasıl dönüleceğini de öyle ama burada durmayı istemiyordum. "Meva, bekle diyorum," diyip kolumdan tuttu. Elinden kurtulmaya çalışırken beni daha sıkı tutarak durdurdu. "Nereye gideceksin bu halde? Ben böyle gitmene izin verirmiyim sanıyorsun?"

"Senden izin istemiyorum," dedim öfkeyle. "Bırak kolumu Yiğit."

"Ne olduğunu söylemeden nereye?" dedi o da en az benim kadar, hayır; benden çok daha fazla öfkeliydi.

"Söyleyeyim tabii," dedim ve kolumu kurtardım. Geriye doğru adım attığımda alay dolu bir kahkaha atmıştım. "Söyleyeyim elbette, benim bunu söylemeye dilim varmaz ama senin miden kaldırırsa söyleyeyim. Sen!" dedim çileden çıkmış gibi. "Sen, bütün akşam seni gözleriyle yiyen o kızı," sinirle dişlerimi sıktım. "Sen, seni benden uzak tutmaya çalışan o kızı nasıl yanında tutabilirsin?"

"Ne anlatıyorsun Meva?" dedi şaşkınlıkla. "Ne diyorsun, anlamıyorum seni. Yürü, içeriye girelim öyle konuşalım yağmur yağıyor-"

"Yağsın!" dedim ellerimi genişçe iki yana açarak. "Yağsın, hatta öyle çok yağsın ki benim ağladığımı gizlememe gerek kalmasın."

"Ağlıyor musun?" Yüzüme uzanmaya çalıştı ama kaçtım ellerinden. "Meva!" dedi dişleri arasından. "Yapma şunu bana!"

"Niye?" dedim sesim acıdan boğuk çıkıyordu. "Niye? Dokunamayınca olmuyormuş değil mi? Görmeden, sesini duymadan, nerede olduğunu ne yaptığını bilmeden olmuyormuş değil mi?!" Elimi bacaklarıma vurdum sinirle. "Buradasın, lanet olsun, sen buradasın ama ben bunu bilmiyorum! Arıyorum ulaşamıyorum, herkese seni soruyorum cevap alamıyorum, sesinden, yüzünden mahrum kalıyorum! Buluyorum bir şekilde, ona buna yalvara yalvara ben senin yerini buluyorum, dokunamadığım yüzüne başkası dokunuyor!" Kaşının üzerine yapıştırılan küçük banta baktım. "Ben de yapabilirim pansuman, ben de iyi edebilirim seni." Kıskançlıktan kuduruyordum. "Keşke ya, keşke sende benden haber alamasan, keşke bugün benim yaşadığımı sende yaşasan, keşke yalvara yalvara herkese beni sorsan ama bulamasan!"

"Tövbe de," dedi ciddiyetle. Sözlerim bile onu korkutmaya yetmişti. "Senden haber alamıyorsam eğer ben ölüyüm demektir. Ölürüm. Senin için, senin uğruna, bir değil bin kez ölürüm hiç sorun değil. Haber alamazsam yaşayamam, tövbe de Meva, beni inançlarımdan vurma ah etme bana."

"Niye, sen bana bunu yaşatıyorsun?!" dedim asla geri adım atmadan.

"Lan ne yaptım, ne yaptım amına koyayım, ne yaptım?" diye bağırdı, bir yandan da kolumu tutmaya çalışıyordu.

"O kız sana âşık!" dedim sinirimden tırnaklarımı avcuma bastırıyordum. Bu bile kalbimdeki acıyı unutturmuyordu. "Bana farkında değilim deme," dedim açılan ağzına sinirle bakarak. "Ben geldim kız benim senin yanına girmeme izin vermedi ya, benim senin yanına girmeme izin vermedi. Anlıyor musun, bağırayım mı az daha, benim!" dedim gerçekten bağırmaya başlayarak. "Senin yanına girmeme izin vermedi!" Hızlı hızlı alıp verdiğim nefesler başımı döndürüyordu. "Burada olmadığını söyledi, çıktı dedi ve ben buna inandım! Gidiyordum, gerçekten gidiyordum seni bulamayıp ellerim boş geri dönüyordum." Hâlâ kulaklarım çınlıyordu sinirden. "Eğer ben dövüşü kazandığını duymasaydım birilerinden ben geri dönüyordum. Sana ulaşamadan, seni göremeden!" Parmağımı kaldırdım yüzüne doğru. "Dövüşlere katıldığını zaten biliyorum aptal, yara aldığını birilerine yara verdiğini zaten biliyorum! Bir daha benden böyle kaçacak olursan, senin yüzüne ben geçmeyen iz bırakırım!"

HÜKÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin