17. Bölüm

2.8K 203 50
                                    

Ben geldim...

Bölümü paylaşmayı unuttum ya ahahahhaha. Yeni dank etti, koşun koşun.

Sizleri bölüme alayım lütfen, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.

Keyifle okuyun!

🔗

Mert'in yanağına beklediği tokat gelmedi. Üstelik dudaklarının dokunduğu dudaklarda bir titreşim hissetti önce. Kapalı gözlerini yavaşça açarken Betül'ün yanağından akan yaşı da, titreyen dudağını da ancak fark ettiğinden kendini geriye çekti. Öfkesi içine sığmazken duvar kenarında bir başına duran sevdiğine çevirdi gözlerini. Başını yerden kaldırmıyor suç işlemiş gibi içine içine ağlıyordu. Elini alnına bastırdı sıkıntıyla, hayvanın tekiydi. Betül gibi narin bir kadını nasıl darmadağın ettiğini daha kaç kez görecekti?

Yere düşen poşetleri ve yiyecekleri toparladı hızlıca. Bakışlarını sokağa çevirdi ama kimsenin olmadığını görünce derin bir nefes aldı. Onun korkusu yoktu da sevdiğine gelecek sözler incitirdi onu, derdi buydu.

"Gel Betül," dedi elini uzatarak. Tutmayacağını adı gibi bilmesine rağmen yine de uzattı ve Betül onu hiç şaşırtmadı, tutmadı elini.

Olsun dedi kendi kendine, yolumuz uzun. Betül önde kendisi üç adım arkasında yürümeye başladıklarında Betül'ün evinin önüne kadar bu böyle devam etti. Dudaklarını ıslatmaya bile çekiniyordu resmen. Öpmüştü, sevdiği kızın dudaklarını öpmüştü ama hiç hayal ettiği gibi olmamıştı. Yolu çok uzundu, sandığından daha uzun. Betül ona gidişinin de, habersiz bırakışının da hesabını soracaktı ama henüz bunu bilmiyordu.

Kapının önüne geldiklerinde elindeki poşetleri merdivenin üzerine bırakıp Betül'e çevirdi gözlerini. Mavi gözleri sulanmıştı, dudakları büzülmüş oldukça da yıpranmış görünüyordu.

Sessiz kaldıkları süre boyunca düşündü ikisi de. Mert nasıl her şeyin birden bire böyle olduğunu düşündü. Babasıyla konuşmuştu, hatta Kahraman amcasına bile söylemişti Kenan'ı ikna etmesi için. Yiğit zaten biliyordu kimi sevdiğini bir Meva bilmiyordu o da buraya geldikleri gün öğrenmişti. O ölüm olmasa çoktan evlenmişlerdi, hatta çocukları bile olabilirdi. Tadına ilk kez baktığı bu dudakları ezber edebilirdi, tenini, kokusunu. Hepsini ezber ederdi kendine lakin bir gecede ne olduysa her şey mahvolmuştu.

Betül ise daha başka şeyler düşünüyordu. Mert kendisini nasıl öpme cürretinde bulunurdu? Ya onu sahiden unutmuş olsaydı, ya gönlünde başkası olmuş olsaydı? Düşündükleri yüzünden hiddeti büyüdükçe büyüdü. Gözlerinin önü öfkesinden kararırken abisinin her zaman yanında taşıması için verdiği ve çapraz askılı çantasının içindeki çakıya gitti eli. Mert tüm bunlardan habersiz ayağının altındaki taşı yuvarlarken bilindik sesle birlikte başını kaldırdı. Ona bıçak çeken sevdiği kıza bakarken dudakları iki yana kıvrıldı.

Betül dişli bir kadındı, dişli ve narin. İkisinin çok arasında, bazen tamamen dişli, bazen oldukça narin. Şüphesiz şimdi dişli tarafına denk gelmişti ve karnına doğrultulan bıçak bunu kanıtlar nitelikteydi.

"Bana zarar vermek isterken kendine zarar verebilirsin," dedi Mert sakin ses tonuyla. Korkmuyordu. Şimdi ölüm gelse korkmazdı. Canını alan bir melek olacaktı, son gördüğü gözler mavi gözleri, son tadı dudakları olacaktı. Düşündü bir, bu ne güzel ölmekti?

"Bana dokunmak senin ne haddine?!" dedi Betül bıçağı artık havada tutmuyor karnına baskı uygularcasına bastırıyordu. "Başkası olsaydı gönlümde, ne yapardım ben?"

HÜKÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin