2.3

169 13 18
                                    

bu bölümü yazarken kalbim çok kırıktı.

*

Siz hiç ciğerlerinizin yandığını hissettiniz mi?

Ben hissettim.

Hiç kaybolduktan sonra bulunduğunuza inandığınız oldu mu?

Benim oldu.

Bir adım daha yakın. Bir adım daha yakındım kendimi kayalıkları döven hırçın dalgalara atmaya. O dalgalar Harry'nin zümrüt yeşili gözlerinde bir ağacın üstüne sarılı yosunların ta kendisiydi. O dalgalar birkaç ayda tümüyle, geri dönülmez bir şekilde değişen hayatımdı. Bir adım daha yakındım artık.

Her şeyimi kaybetmeye bir adım daha yakın.

Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni

Öylece durmuştum; dakikalardır koşmaktan iç organlarım parçalanıyor gibiydi. Ellerim çoktan buz tutmuştu ama soğuğu hissedemiyordum bile. Zayn'in gözleri beni üşütüyordu, Harry ise kar yağdırıyordu içime. Fakat ilk kez kar beni büyülemek yerine kalbimi deliyordu. Kar tanelerinin birbirlerinden farklı olmasının sebebini anlıyordum. Hepsi ayrı ayrı canımı yakıyordu.

"Nasıl?" Zayn sormuştu bunu. Hiçbirimizin üzerinde mont yoktu. Çenesi titriyordu fakat yaşadığı duyguların yoğunluğu muydu sebebi yoksa hava durumu muydu kestiremiyordum. "Nasıl hapisten çıktı? Af çıktığını bile bilmiyordum."

Kimse birbirine yakın değildi ama sesi ta en küçük mesafeden bedenimin içinde yankılanabiliyordu.

"Neden bir yangın çıkarttı?" demişti Harry.

O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi

"Benim yüzümden."

Kabullenişim hüzün doluydu. Barda tanışmamızı, konuştuklarımızı anlattım.

"Seni hâlâ seviyor, Harry." Zayn söylemişti, çocukluğunu birlikte geçirdiği kadın, anne dediği kadın, oğlu yaşındaki bir adamı seviyordu. Onunla yatmıştı. Ve onu hapse attıran da yine kendi oğluydu.

Harry kısık sesle "Ah!" demişti.

Hayatımızın, üçümüzün hayatının geldiği yer trajik bir şaka gibiydi. Gülemiyordum.

"Jeffrey onun okulda en yakın olduğu öğrenciydi. Çünkü müzik eğitimi alıyordu. İrtibat kurmaya devam etmiş olmalılar. Louis'nin Harry ile olan ilişkisini duyduğunda okulu yakacak kadar gözü dönmüş."

Harry birden bize bakmıştı, "Sizin aranızda ne var?" diye haykırmıştı. Bizi öpüşürken görüp orayı terk ettikten sonra bile sesi hiç bu kadar öfkeli çıkmamıştı. Uğultulu Tepeler'e ilk geldiğimizdeki hâlinden şimdi ne kadar da farklıydı, ne kadar da çaresizdi.

"Louis'yi seviyorum, Harry." Zayn gözlerimi kapatıp rüzgârın beni alıp bambaşka bir yere savurmasını dilediğim cümleyi kurduğunda sesi üzgün değildi. "Ve Harry seni de seviyorum. Bunu açıklayamam üzgünüm. İkinizi de seviyorum ve bunun aşkla bir ilgisi bile olduğunu sanmıyorum çünkü- sadece sizi seviyorum."

"Bunu bana neden ilk başta söylemedin?" Harry bağırdığında ürpermiştim. Tamamen Zayn'e dönüktü. "Neden lanet derslere çalışmadın Zayn? Neden beni yalnız bıraktın?"

Gençlikleri, arkadaşlıkları, yalnızlığı paylaşmaları. Gözlerim hâlâ kapalıydı. Hüzün şırıngadan iğneyle kanıma enjekte ediliyor gibiydi.

one step closerWhere stories live. Discover now