1.2

1.2K 137 268
                                    

okursanız mutlu olurum:

hikâyemin okunma sayısından çok memnunum. kimseyi yorum yapması için zorlayamam fakat herkes biliyor ki yorumlara anında cevap verip hepinizle konuşmaya çalışıyorum. yazan olsun, yazmayan olsun, hepinize teşekkür ederim

dikkatimi çeken şey şu ki geçen bölümleri oy sınırı dolar dolmaz atmama rağmen iki gün içerisinde 300 kişi okuyor ama sınır olan oy sayısı 2 hafta içinde anca doluyor. bunun sebebini gerçekten merak ediyorum.

bu okunma sayısı nasıl olur da bu kadar az oy alabilir cidden anlam veremiyorum. fic'i okumak istemeyen biri oy vermez çünkü bölümleri sınır dolduğu gibi atıyorum?

bu husus kafamı karıştırınca şunu sormak istedim: sınırları kaldırıp kafama göre mi atayım yoksa okuyan kişiler düzenli oy atmaya başlar mı?

(ek not: kafama göre bölüm atarsam zaman aralığı üç gün de olur, beş ay da. bu tamamen benim özgürlüğüm alanına girer)

lütfen bir cevap verin, iyi okumalar


Balo akşamıydı.

İçimde adını sadakatsizlik olarak niteleyemediğim; huzursuzluk veren, anın etkisini ve karyolaya asılı mavi atkıyı gördükçe büyüyerek kocaman bir boşluk misali genişleyen o mide burkan hissi görmezden gelmeye çalışarak aynada kendimi seyrediyordum. Son olanların üzerinden Harry'i göremeden geçen haftasonu Zayn'le aramdakileri sorgulamak ve sınavlarım için kaygılanmak amacıyla yeterli olmasa bile en azından düşünecek vakti bulmamı sağlamıştı. Hoş, cuma akşamı Zayn'le yurttan kaçıp okulun yakınlarında bir balıkçıya gitmiş ve saatlerce nefes kesen soğuğun altında yıldızları seyretmiştik. Düşünmek için uygun bir ortam değildi, bu bir. Ertesi gün Zayn beni kendi tütüncüsüne götürmüştü ki bütün gün ayık kafadan çok uzakta, bambaşka bir dünyada yaşadık. Masalın mutlu finalini yazan son pazar günü ise öyle muhteşem bir baş ağrısıyla uyanmıştım ki yataktan başımı kaldırmak için bile Liam'a ihtiyaç duymuştum.

Baloya katılmamak hakkında olumlu düşüncelerimi Zayn beni cumartesi günü gittiğimiz çarşı gezisinde ikna etmeyi başardığında sonlandırdı. Söylediğim gibi hâlâ takım elbise falan giymiyordum ama Zayn'e yine de iyi görüneceğim hakkında güvence verdim.

İşte buradaydım, aynanın önünde. Düşüncelerle dolu aklımda gezinen şeytani tilkilerim, uykuya dalarak yerini Harry'nin kalbinin kırılıp kırılmadığını düşündüren tombul beyaz güvercinlere bırakmıştı. Kendimi bir nebze olsun daha iyi hissetmek adına mavi gözlerimi bir gece lambası gibi belli eden kalemimi sürmüş, dudaklarıma ise çarşıdan aldığım kirazlı bir parlatıcı geçmiştim. Üstümde ütüsü düzgün olmayan siyah bol bir gömlek ve her zamanki siyah dar kotlarımdan biri vardı. En azından çamurlu botlarımı çıkarıp siyah Vans giymeyi akıl ettiğim için kendimle gurur duydum.

Zayn nihayet banyodan çıktığında ben de uzun süredir beklediğim bu an için kafamı hemen ona çevirdim. Şerefsiz, takım elbisesini balo gecesine kadar benden saklamıştı. Fakat başımı çevirdiğim an buna değdiğini anladım.

Geniş omuzları kaslarla yeteri kadar dolu olmadığından biraz zayıf görünüyordu ama vücudu çok fit ve kemikliydi ve kol kaslarına muhteşem demesem bile karın kasları beyaz gömleğinde kusursuz geriliyordu. Siyah saçlarını ilk defa karmakarışık değil, taralı ve düzgün görüyordum ve oh, bacaklarını saran o güzel pantolon...

"Çok iyi," dedim bir solukta. "Çok başarılı."

Zayn öyle sevimli güldü ki yanaklarının etrafında kırışıklar belirdi. "Seni yalancı..."

one step closerWhere stories live. Discover now