2.4

160 15 27
                                    

Flashback

"Hey, Lou. Suratını asma artık." Arabayı durdurup taşradaki Ortaçağ tavernalarına benzeyen bir mola yerinde park ettiğinde emniyet kemerini çıkartıp söylemişti bunu. "1 hafta sonra bunları düşünmek zorunda kalmayacaksın, buna tutun olur mu?"

Bakışlarım Harry'den ayrılıp arabanın ön camlarındaki ıssız kar manzarasına kilitlendiğinde bunu ona yapmanın haksızlık olup olmadığını düşünüyor, evini ve her şeyi sırf benim için geride bırakmasına vicdanım tepki gösteriyordu. Romantik noel tatilimiz bitmişti, canımı sıkan bir diğer konu da buydu. Okula, Zayn'in hikâyesini artık bilerek döndüğümde onun yüzüne bakmak zorlaşacaktı. Aslında Harry'nin yüzüne bakmak bile şuan yeterince zordu. Dün geceki seksten sonra bütün gece uykuyla uyanıklık arasında ona âşık olmaya başladığımın bilincinde, yatakta kıvrılıp durmuştum. Sorunum neydi bilmiyorum, daha birkaç aydır onu tanımama rağmen bütün hayatım sanki onunla geçmiş gibi hissediyordum. Bu beni korkutuyordu çünkü dediğim gibi, ben kulakların ağzı değildim.

"Konuş benimle Lou, hadi ama."

Uzanıp ince-uzun kibar elleriyle (ki gerektiğinde ne kadar kirli olabileceğini çok iyi biliyordum) çenemi zarifçe tuttuğunda başımı ön camlardan ona doğru çevirdim. Prens bukleleri ve her tarafın beyaz örtülerle kaplandığı bu manzarada bile en beyaz ve parlak aurasıyla kalbimi ezmeyi eforsuzca başarıyordu. Bu sadece onun görünüşüyle ilgili değildi çünkü 4 ay öncekiyle aynı görünüyordu. Bu onun davranışları ve karakteriyle de ilgili değildi; bana karşı hep mükemmeldi. Değişen şey bendim, onun için, kendim için... Kimin için olduğunun da bir önemi yoktu aslında. Değişmiştim. Okulların açıldığı ilk aylardaki hâlimle şimdi arasında aptal bir bulmaca kadar çok fark vardı. Harry'e yalnızca cinsel anlamda değil, her anlamda çekildiğimi hissediyordum.

Harry ona bakan buğulu gözlerimden bir şeyler anlamaya çalışıyor gibiydi. Yumuşak ve narin parmakları çenemi okşarken yüzümü eline itmemek için kendimi zor tutuyordum. Dokunuşlarından bir an bile ayrı kalmak istemiyordu canım. Los Angeles palmiyeleri gibi nefti gözleri vardı, beyazların içinde yeşilliği daha belli oluyor, ışık gözbebeklerini küçülttüğü için tıpkı güneşli havalardaki gibi gözleri ışıldıyordu.

Yerimde kıpırdanırken, "Kusura bakma," dedim sessizce.

"Sorun hâlâ minik kaçamağımızın bitmesi mi?" diye sordu, sesindeki anlayış ve huzur aptal bir şekilde sinirimi bozuyordu. Anne ve babası onu nasıl bu kadar güzel yetiştirebilmişti? Nasıl bu kadar iyi kalpli ve tatlı olabiliyordu? "Evden seni spatula yardımıyla kazıyarak çıkardığımda da söylemiştim, Lou." Kıkırdadı, ses tonu bunu daha çok yapmasına olan isteğimin şiddetini artırıyordu. "Bu bizim tatillerimizin sadece başlangıcı."

Harry Styles beni seviyordu. Bu kendi söylediğine göre de çok belliydi. Birlikte yalnızlığı paylaşmıştık, yorgun, bir başına bırakılıp şarkılarda teselli bulan iki genç. Yeşil ve mavi. Punkçı ve doktor. Kesinlikle farklı dünyaların insanıydık, yetiştirilme biçimlerimiz ve sevgiyi ilk gördüğümüz yerdeki alış şeklimiz bile. Ama Harry beni seviyordu.

"Öyle mi dersin?" dedim, sesimin bu kadar umut dolu çıkmasına midem bulandı. Hiçbir zaman duygularımı (öfke ve mutluluk hariç) bu kadar açık yaşamayı sevmemiştim. Ama nedense Harry'nin ağzından çıkan tek bir lafı bekliyordu kalbim. "Yani demek istediğim, uzun bir süreç bu."

"Seni daha iyi tanımak için bir fırsat aynı zamanda," Harry nihayet konuştuğum için gülümsemişti. "Sevdiğin grupları bilmek başka, en sevdiğin şarkıdaki en sevdiğin dizeyi bilmek başka Louis. Grease'te neden ağladığını bilmek, hangi sahnesi? Neden o film seni ağlatabiliyor, sana neyi anımsatıyor? Favori dersin fizik, pekâlâ ama en sevdiğin konu ne? Fizik dersini sana bu denli sevdiren ne? Senin bu küçücük şeylerini bilmek-" Çenemdeki tatlı parmakları elmacık kemiklerimi okşamaya başladı. "...benim için büyük bir heyecan."

one step closerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin