tiga

2.4K 280 188
                                    

Yanıp sönen şehir ışıkları, kulağımda kulaklık, dumanı tüten bir fincan fındıklı kahve; beni huzura kavuşturan şeyler.

Ama şimdi ne o şehir ışıklarını izleyebilirdim, ne müzik dinleyebilirdim ne de kahve içebilirdim. İstediğim gibi yaşayamıyordum. Gün içerisinde kendi sevdiğim aktiviteleri yapamıyordum. Benim kaldığım odanın camı sokağa bakıyordu, tek ışık sokak lambalarıydı. Müzik dinleyebileceğim bir telefonum ve kulaklığım yoktu. Kendime kahve yapmak için rahat rahat girip çıkacağım bir mutfağa sahip değildim, çünkü buraya ait değildim. Nahye Hanım'dan bir fincan kahve istemeyecek kadar nefret ediyorum bu evden.

Tek yaptığım gözlerimi kapatmak ve açmak. Sabah ışıkları ile bugün ne olacak diye düşünürken etrafta bakmak.

Ama bu sabah farklı bir şey oldu;

"Meg uyan çabuk! Kalk, kalk!"

Asla insani olmayan bir tavırla uyandırıldığımda alt kattan gelen gürültüleri de duyabiliyordum. Karşımda Hyunjin vardı, neler olduğunu anlamadığımdan kaşlarımı çattım. Endişeli görünüyor ve bir şeyler için acele ediyordu. Ben daha tam uyanmadan beni kucağına alıp odadan hızla çıktı.

"Neler oluyor?"

Bana cevap vermedi bile. Yumruk yaptığım ellerimde gözlerimi ovaladım. Alt kata indik; Bayan Joo ve birkaç adamı hemen girişteydiler. Joo'nun yüzünde de panik vardı, bizi görünce hızla yanımıza yaklaştı.

"Nahye'den anahtarı al, onların odasının karşısındaki temizlik odasına saklanın."

"Oraya bakmazlar mı?"

"Temizlik malzemelerinin olduğu kutular vardı, perdeyle kapatılmış bir bölüm. Oraya girin, gelseler de bulamazlar."

"Başkanım, içeri girdiler!"

Başka bir adamın seslenmesi ile anladım her şeyi; babam gelmişti.

"Eve girmelerine engel ol Changbin! Hyunjin gidin siz."

Hyunjin en alt kata inerken ondan kurtulmak için çabalamaya başladım, "Bırak beni! Buraya kadar gelmişken engel olamazsınız artık! Dur!" Hyunjin daha sıkı tutup alt katın koridorunda koşarak ilerlerken buranın ne kadar karanlık olduğunu fark etmiştim. Bir odaya girdi, ufak pencere sayesinde az da olsa ışık alıyordu. Joo'nun bahsettiği kolilerin arasına girip perdeyi çekti ve yere oturup beni yanına çekti. Ellerimi tutup ağzımı kapatmaya çalışıyordu ama ona engel olmak için elimden geleni yapıyordum.

"Hyunjin hayır lütfen! Bunu yapma!"

"Meg rahat dur!" sırtımı göğsüne yaslayıp arkadan sardığı kolu ile benim kollarımın hareketlerini kısıtlamıştı, diğer eliyle de ağzımı kapatmıştı. Babamın ve adamlarının beni burada bulması için dua ederken kıpırdamaya devam ediyordum ama Hyunjin sımsıkı tutuyordu! Endişeden ve çaresizlikten akan gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıp onun elinde süzülüyordu.

Alvaro Satriati ve adamları hızlı bir giriş yapmışlardı büyük evin bahçesinden içeri. Bay Alvaro önüne çıkan adamları hiç takmadan dümdüz ilerliyordu çünkü arkasından gelen kendi adamları ona ufacık bir zarar gelmesine izin vermeden herkesi alt ediyorlardı. Bir nevi kendi intikamlarını alıyorlardı. Oldukça kinlenmişlerdi önceki olaydan ötürü.

Bay Alvaro evin kapısına geldiğinde işini onlara bırakmadı. Silahını çıkardı, arkada kim olduğunu umursamadan kapının kilidine ateş etti. Kapı çat diye açılırken Bayan Joo korkarak geri yalpaladı. Adamları hemen silahlarını Bay Alvaro'ya doğrulttular.

Sekiz yıldır görmediği eski karısına bakıp alaycı bir gülüş sundu Alvaro.

"Korkutucu, değil mi? İşte senin lanet adamların da aynı bu şekilde baskın yaptılar evime."

DAUGHTER | Hwang HyunjinWhere stories live. Discover now