dua

2.7K 326 326
                                    

Hafif olan uykum kapının tıklatılması ile bölünmüştü. Yataktan doğrulup sağ gözümü ovalarken kapıda bekleyen kadına baktım.

"Günaydın Bayan Meg, başkan sizi kahvaltı için uyandırmamı istedi."

Kaşlarımı çattım. Nasıl hala her şey normalmiş gibi davranabiliyordu. Burada ikinci günümdü ve ben çoktan kafayı yemiştim bile.

"Kendisine ülkeme döneceğim zaman beni uyandırmanız gerektiğini söyleyin."

Tekrar uzanıp yorganı kafama kadar çektim. Birkaç dakika sonra kapı tekrar açılmıştı, yatağa yaklaşan adımları duyuyordum. Yorgan aniden çekildi. Bayan Joo ve samimiyetten uzak tebessümü karşımdaydı.

"Hadi Meg, senin için özel bir kahvaltı hazırladım. Görünce çok şaşıracaksın. Üzerini değiştir de aşağı gel."

"Hazırlattım diyecektin herhalde? Bu evde tek yaptığın iş emir vermek gibi geliyor."

Bozulsa da belli etmedi, enerjik bir şekilde dolaba ilerledi, "Ne giymek istersin? Bugün hava çok güzel, bahara uygun bir etek olabilir. Ve bir gömlek. Ya da bir tulum, tam sana göre!"

Sinirle yataktan kalkıp karşısına dikildim, "Hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı kes artık! Ben senin tatlı elbiseler alıp giydireceğin kızın değilim!"

Dolabın kapağını sertçe kapatıp bana döndüğünde gözlerindeki öfkeyi de hüznü de fark ettim.

"Meg neden biraz olsun beni kabullenmeye çalışmıyorsun? Senin için elimden gelenin en iyisini yapıyorum ama öfken azıcık bile azalmıyor! İstediğin kadar reddet, ben senin annenim!"

Ben senin annenim kulağımda çınlamaya başlamıştı, sabah sabah baş ağrısı yapan bu kadının bilemediği bir şey vardı; Annelik çok kutsal bir şeydir, sadece doğurmakla olmuyor ve öyle kolay olunmuyor. Bunu bu yaşımda ben bile söyleyebilirim.

İkimiz de sessiz kaldık. Ağladı ağlayacak! Ama umurumda değil çünkü yine az öncekiler yaşanmamış gibi davranmaya başlamıştı akan gözyaşını silerek.

"Hadi üstünü değiştirelim."

"İstemiyorum." dedim bastırarak, "Senin aldığın hiçbir şeyi istemiyorum."

"Okul formanla mı duracaksın. İki gündür üstünde kırış kırış oldu."

Alayla güldüm, "Babam hiç gelmeyecek sanıyorsun, ama bugün yarın gelip beni alacak. O zaman bu aldıklarının hepsini çöpe atarsın!"

Bir şey söylemesine izin vermeden banyoya girip kapıyı çarptım. Elimde olsa buradan hiç çıkmazdım...

Ellerimi yüzümü yıkayıp bulduğum diş fırçasını kullandım ve saçlarımı tarayıp sıkı bir at kuyruğu yaptım. Onun aldığı hiçbir şeyi kullanmayacaktım sözde ama beni buna mecbur bırakıyordu. Yine de üzerimi değiştirmeyecektim. Hayallerinde kurduğu kız çocuğu olmak yerine kırışık formalarımla babamı beklerim daha iyi.

Banyodan çıktığımda çoktan gitmişti. O sırada kapının sonuna kadar açık olduğunu fark edince şok oldum. Unutmuşlar mıydı bilerek mi açık bırakmışlardı?

Tereddütle kapıya yaklaştım, ortalıkta dolaşan o izbandut adamlar yoktu. Koridora çıktım, bu evin büyüklüğü insanı sinir eder. Uzun merdivenleri inip etrafa baktığımda Bayan Joo'nun kahvaltı sofrasında oturduğunu gördüm. Beni beklediğini anlamıştım, gülümsemesinden belliydi. Elbette o kapıyı boşu boşuna açık bıraktırmamıştı!

Yanına gidince ikinci bir şok gelmişti. Bahsettiği özel kahvaltı buydu demek; Endonezya kahvaltısı.

"Özlemişsindir diye düşündüm, senin için özel olarak getirttim."

DAUGHTER | Hwang HyunjinNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ