limabelas

2.4K 234 182
                                    

Odanın kapısının önünde durduğumda içimdeki tereddütler yüzünden olduğunu biliyordum. Beni burada gördükten sonra alışacaktı ve bir daha rahat bırakmayacaktı.

Hyunjin ellerimi tuttuğunda ona döndüm, güven verircesine tebessüm etti.

"Söz veriyorum; seni burada kalmaya zorlamayacak. Bizzat ben bırakacağım seni evine. Endişelenmene gerek yok."

Kaşlarımı çatarken ellerimi yavaşça çektim, "Seninle sonra konuşacağız."

"Meg-"

"Yine hayatının merkezine koydun Joo'yu beni de sırf onun için aradın!" bağırmasam da sesimin öfkeli çıkmasına engel olamadım. Gelmiş olsam da Hyunjin'in arama nedenini unutmuş değilim. Hala anlayamıyorum, beni sevdiğini söyledikten sonra şu hayatta en büyük derdim, sırtımda ağrım olan o kadını nasıl önemseyebiliyor?

Yutkundu, sessiz kaldı. Derin bir iç çekerek kapıyı açtım. Odaya girip yatağa ilerleyene kadar beni fark etmemişti. Alnında ıslak bir bez, yastığının yanında ilaç kutuları, komodinin üstünde dumanı tüten bitki çayı...

Düzenli nefes alışverişleri yüzünden uyuduğunu sanmıştım. Ama yaklaşınca yarı açık gözlerini fark ettim, o gözler beni bulunca yüzünde oluşan şok ifadesini anlatamam. İnanamıyordu muhtemelen.

Kalkmaya çalıştı, yapamadı. Yanına yaklaşıp çantamı tekli koltuğa koydum ve alnındaki ıslak bezi kaldırdım, bu yeterli değildi.

"Meg! Gerçekten sen misin? Ben... Hayal görüyor olmalıyım."

Gözlerimi devirdim, "Ne diye hastalanıp insanları endişelendiriyorsun?" diye sorarken ıslak bezi komodinin üzerindeki küçük kovaya soktum fakat suyun ısındığını fark edince Hyunjin'e seslendim. Hemen geldi.

"Suyu tazeler misin? Bir de içine biraz buz kalıpları koy. Ah bu arada evde sirke var mı?"

"Olması lazım, neden?"

"Sen suyu yenile." ceketimi çıkarıp çantamın yanına koyduktan sonra kollarımı sıvadım. O kadar insan var evde biri bile nasıl hasta bakılır bilmiyor. Babam beni tek başına büyütmek zorunda kaldığı için pek çok yöntem öğrenmişti, ondan da bana geçmişti dolayısıyla.

Joo'nun üzerindeki ince pikeyi kaldırdım. Hala hayretle bana bakıyordu.

"Ne zaman geldin?"

"Senin için gelmedim, yanlış anlama."

Gözleri dolmuştu. Gerçekten de o kadar kötü görünüyordu ki, acımak üzereydim. Hatta belki çoktan acıdığım için buradayım...

"Meg... Seni çok özledim."

Hareketlerim durdu, ona baktım. Elimi tuttuğunda adeta yanmıştı, nasıl bu kadar ateşi çıkmış cidden?

Elimi çektim, Hyunjin gelmişti. Kovayı komodinin üzerine koyup ıslak bezi batırdım ve iyice sıktıktan sonra alnına koydum. Ardından buz kütlelerini eklem yerlerine ve köprücük kemiklerine yerleştirdim. Tir tir titriyordu ama birazdan ateşi düşecekti, yani bu gerekliydi.

Hyunjin'e döndüm, "Sık sık bezi değiştir, ben geliyorum." kafasını salladı. Mutfağa indim, Nahye Hanım buradaydı. Onun yardımı ile gerekli olan şeylerin yerlerini buldum; sirke, bal, tarçın ve limon. Tüm bunlardan bir sürahi karışım yaptığımda Nahye Hanım merakla beni izliyordu.

"Bu ne için Küçük Hanım?"

"Birçok hastalığa iyi geliyor. Boğaz ağrısı, iltihap, mide ağrısı, bulantı ve baş dönmesi. Ben hastayken babam yapardı, üç günde iyileştirir. O haplardan çok daha faydalı."

DAUGHTER | Hwang HyunjinWhere stories live. Discover now