duapuluh dua

1.8K 170 243
                                    

Roro, babamın sabah erkenden işe gittiğini söyleyince evdeki yokluğumu fark etmeyeceğ için Hyunjin ile kahvaltı yapma şansı yakalamıştım. Ama bir an için onun artık babamla çalıştığını unutmuşum... Yani gitmesi gerekiyordu.

Neyse ki bir sandviç ve portakal suyu ile kahvaltı yapabilecek kadar vakti vardı. Yatakta boş boş uzanırken elindeki tepsiyle içeri girmesinden bunu anlamıştım.

Boş tarafa oturup tepsiyi yatağın üzerine bıraktı. İki dolu bardak ve iki sandviçin olduğu bu kahvaltı; benim için en özel, en lüks kahvaltıydı.

"Min Ho nerede?"

"Az önce çıktı. Şu açık öğretim sınavlarıyla ilgili birkaç işi varmış, onları halledip öyle geçecek şirkete. Ben de birazdan çıkarım."

Kafamı salladım.
"Ben de Roro ile kütüphaneye giderim belki..."

"Belki?"

"Çok isteksiz başladım güne. Seninle uzun sohbetler ettiğimiz geceleri ve sabahları seviyorum, fakat bunun için fazla meşgulsün. Ayrıca saçlarımı bağlayamayacak kadar üşengecim bugün!"

Güldü ve yarısına getirdiği sandviçi tepsiye bırakıp arkama geçti. Ben sincap gibi yanaklarımı doldurarak elimdekini yerken o saçlarımı örmeye başladı.

"Başkan'ın saçları koyu kahve, Bay Alvaro'nunki ise siyah; sen nasıl böyle turuncu oldun harbiden?"

Tepkisine sesli gülerek portakal suyumdan bir yudum aldıktan sonra iç çektim, "Babaannem de turuncu saçlıydı. Babam dedeme çekmiş, siyah saçlı olmuş ama babaannemin ailesine çok var portakal kafa."

Kıkırdadı, "Babaannene çekmişsin demek ki. Bence bu büyük bir şans."

"Niye şans olsun ki? İlkokuldan beri ya portakal kafa diye çağrıldım ya da havuç! İnsanlar kendilerinden farklı özellik gösteren kişilere sataşmaya çok müsait..."

Kulağıma doğru yaklaşarak mırıldandı, "Ben de sana portakalım diyorum, bana da kızıyor musun?"

Sevimli ses tonuna gülmeden edemedim, "Sana kızmak mümkün olsaydı keşke." cevabımdan memnun bir şekilde gülüp yanağımı öptükten sonra saçlarımı örmeye devam etti, ucuna doğru yaklaşmıştı.

Bulunduğumuz bu konuma bakınca geleceği merak ediyordum, keşke önceden görüp hayallerimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenebilseydim. Çünkü en basit hayalimde bile Hyunjin vardı.

Derin bir iç çektim. Hyunjin hafif gülerek, "Ne oldu öyle iç çektin?"

"Geleceğimizi merak ediyorum. Bundan birkaç sene sonra hala birlikte olur muyuz sence Hyunjin?"

"Bunu zaman gösterecek güzelim. Ama biz elbette planlarımızı yapacağız."

"Planların ne mesela."

Bu sefer o iç çekti, "Önce Bay Alvaro'dan öğrenmem gereken şeyler var. Onunla çalışmak bir şeyler için gerçekten emek harcamak demek, bu yüzden işi kapmalıyım. Sonra okulumu bitireceğim. Sadece mezun olmuş olmak için."

"Resim bölümünden mezun olduktan sonra o tarafa yönelirsin diye düşünüyordum. Tabii bu Joo ile çalışırkendi."

"Hayır, sanırım resim benim için sadece bir hobi olarak kalacak. Bay Alvaro Púncak Technology'i tüm dünyada yaymak için çok çalışıyor. Eğer onun planladığı gibi büyük şirket olursak o zaman kendi düzenimi kurmak için daha rahat olabilirim."

Púncak Technology: babamın Endonezya'da koordinatörlük yaptığı şirketten ayrıldıktan sonra kurduğu kendi şirketinin adıydı. Yıllarca bu ismi kullanmış ve hakkını da vermişti. Zirveye ulaşmıştı. Şimdi daha başarılı ve yararlı olmak için ününü tüm dünyaya yaymak istiyor.

DAUGHTER | Hwang HyunjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin