021

162 26 85
                                    


Joseph yanımda uyuyordu. Nefes alışverişini izliyordum. Başımı göğsüne koymuştum. Güneş ışıkları odanın içine doğru emekleyerek girip her yeri aydınlatmaya başlamıştı. Bütün bu olanlara inanamıyordum. Daha düne kadar Sydney ve Joseph'in bir çocuğu olacak diye kahroluyordum. Bugün ise onun yanında uyanmıştım, parmağımdaki parlayan yüzüğe baktım.

Yeşil zümrüt taş gözlerimi alıyordu. Joseph'in çıplak tenine bir öpücük kondurduğumda kımıldadı. Yavaş yavaş uyanıyordu. Gözlerini açmadan, uykulu bir şekilde güldüğünü hissedebiliyordum. 

Tok, boğazının derinlerinden gelen yeni uyanmış sesiyle konuştu. ''Bugün kahvaltıyı dışarda yapalım mı? Hava çok güzel görünüyor...''

Elimi eline kenetledim. Yatakta biraz yukarı doğru kaydım ve yüzünün yanına başımı koydum. Diğer elimle saçındaki buklelerle oynuyordum.

''Bugün evden hiç çıkmasak olmaz mı? Kahvaltıyı beraber hazırlarız. Birlikte film izleriz, oyun oynarız.'' dedim iç çekerek.

Joseph eğilip başımı öptü. ''Sevgilim ne isterse o.'' dedi. Kıkırdadım.

Joseph: O zaman sen ekmekleri ısıtmaya başla, benim duş almam gerekiyor. Dün geceden sonra... Tanrım Jamie'ye ne güzel yalan söyledin sen öyle?

Kıkırdamam kahkahaya dönmüştü. Jamie neredeyse bizi basmıştı o yüzden ona Joseph'in ''acil'' bir tuvalet sorunu yaşadığını benim de ona yardım ettiğimi söylemiştim. Ayrıntıya girdikçe Jamie'nin bulanan midesi yüzünden okunuyordu.

Yataktan kalkıp gerindim. Joseph yorganı başına geri çekmişti. Gülümseyerek mutfağa doğru gittim. Ekmekleri çıkarıp ısıtmak için ekmek kızartıcısına koydum. Kahve makinesini doldurup tuşuna bastım. Dolabı açıp içinden kahvaltılık sosları ve yiyecekleri çıkarıp masaya dizmeye başladım. 

Joseph'in duşta olduğunu gelen suyun sesinden anlayabiliyordum. Masanın üstünde duran ev telefonu çalmaya başladı. Elimi hızlıca suya tutup havluyu aldım. Kurularken telefona doğru koştum ama çoktan kapanmıştı. Önce Joseph'in telesekreteri çıktı. ''Ben Joseph Quinn, şu anda telefonunuza cevap veremiyorum. Lütfen mesaj bırakın.''

Gülümsedim. Telefondaki sesi bile harikaydı. Sonrasına mutfak kısmına geri gittim ve bardaklara kahveyi doldurmaya başladım. Telefondaki kişinin konuşmasını duyabiliyordum. Bir adamdı.

''Bay Quinn, bu saatte rahatsız ettiğim için üzgünüm ama sonuçlar çıkar çıkmaz size haber vermemi istemiştiniz. Sizin ve diğerlerinin sonucunu aldık...''

Joseph beline bağladığı havluyla içeri girdi. Saçlarından damlayan su önce vücuduna çarpıyor oradan da aşağı doğru akıyordu. Elimdeki ekmekten bir ısırıp alıp haylazca gülümsedim.

''Testlerden ikisinde uyumlu böbrek tespit ettik. Bunlardan birisi Bayan Skyler'ın annesi olduğu için önceliği ona vereceğiz...'' diye devam etti. Elimdeki bardağı bir an için bıraktım ve yere düşüp tuzla buz oldu. Joseph ile göz göze geldiğimizde gözlerinin parladığını gördüm. Yüzündeki ufak sırıtış şimdi koca bir gülümsemeye dönüşmüştü.

Skyler: Sen bana böbrek bulmak için test mi verdin? Bekle bir dakika... Annem mi? Onu nasıl ikna ettin?

Gözlerim dolmuştu ama üzüldüğüm için değil. Birçok hissi aynı anda yaşıyordum. Şaşkınlık, mutluluk, tedirginlik, heyecan... Bunların arasında kesinlikle üzüntü yoktu. Joseph kaymamak için dikkatli bir şekilde adım attı ve sonra elini bana uzattı. Dikkatlice elini tuttuğumda ''Camlara basma, hadi gel.'' dedi. Adımlarıma dikkat ederek salon kısmına doğru geçtim. Joseph belimden tutup kavradı ve beni kaldırıp kendi etrafında dönmeye başladı.

I'm in love with Joseph QuinnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin