Tatsız Karşılaşmalar

229 32 2
                                    

Ayşe'dir diye hiç sormadan kapıyı açtım.

Ya Ayşe görmeyeli çok değişmişti ya da bu Ayşe değildi.

''Alpaslan... Alpaslan Bey...''

''Öğretmen Hanım merhaba.'' dedi. ''Merhaba'' dedim, şaşkınlıkla.

''Rahatsız ediyorum ama önemli olmasa gelmezdim. Telefonla ulaşmaya çalıştım ama açmadınız.'' Telefonum, telefonum, telefonumla en son Ayşe ile konuştum. Demek ki okulda unutmuştum.

''Telefonumu sanırım okulda unutmuşum, ne oldu ciddi bir şey mi var?''

''Okulu elektrik aksamında bir yangın çıkmış, söndürmeye çalışıyorlar da... Yangına camlardan müdahale ediyorlar. Kapı bir türlü açılmadı.''

Duyduğum laflardan sonra şoka uğramıştım.

Hızlıca anahtarları alıp kapıya geldim. Onunla beraber dışarı çıktık. Köylüler ve birkaç inşaat işçisi koşuşturuyordu. Alpaslan hızlıca elimden anahtarları aldı ve onlara doğru koştu.

Ben ne yapacağımı bilemiyordum.

Aklımı toparlamaya çalışarak elime bir şeyler alıp köylülere yardım etmeye başladım.

Resmen saatler geçmişti. Yangın kısa sürede söndürülmüş. Çok şükür ki her yere sıçramadan kontrol altına alınmıştı. İlçeden yetkililer gelmiş, uzun uzun incelemeler yapmışlardı. Eski yapı olan binanın elektrik tesisatı da eskiydi ve yangın bundan dolayı çıkmıştı. Çeşitli tutanaklar tutulmuş, herkese ayrı ayrı dert anlatılmıştı. Yangın zaten akşam saatlerinde başlamıştı. Söndürme çalışmaları, tutanaklar, insanları yollama derken vakit gece yarısına geliyordu.

Okulun bahçesinde Ayşe ile oturmuş biraz nefesleniyorduk. Akşam için yaptığımız planın böyle bir şekilde sonlanacağını ne ben ne Ayşe tahmin edebilirdi.

Ayşe yavaşça yanımdan kalkıp ''Hadi eve gidelim, zaten çok yoruldun. Git dinlen dedi.'' Başımı hafifçe sallayıp ''Sen eve git, Eymen seni merak etmiştir. Ben müdür odasında kalan telefonumu alıp eve geçeceğim.'' dedim.

Ayşe tereddütle gözlerime baktı. ''Hadi git, söz veriyorum telefonumu alıp hemen gideceğim.'' Dedim. Ayşe sıkıca sarılıp gitti. Ben de içeriye girip yangın sıçramayan müdür odasına girip telefonumu elime aldım. Şarjı bitip kapanmıştı. Cebime atıp odadan çıktım.

Yangından en çok zarar gören sınıfı incelerken resmen kalbim dağlandı. Yine de şükrediyordum: ya öğrenciler içinde olsaydı ya okul komple yansaydı. İçerisi epey hasar görmüştü ama toparlanmayacak gibi değildi. Hem seneye bu zamanlar yeni okulumuzda olacağız.

Yavaşça sınıftan çıktım. Okulun kapısını kapatmak için yöneldiğim sırada bir el omuzlarıma dokundu. İrkildim...

Korkuyla arkamı döndüm. Gözleri...

''Üşümüşsün'' deyip omuzlarıma koyduğu hırkayı düzeltti. Afalladım...

Korkum yerini bambaşka bir duyguya bırakmıştı...

''Alpaslan... Bey...''

''Kendini niye bu kadar yıpratıyorsun güzelim...'' Gerçekten güzelin miyim dememem için bir sebep yokmuş gibi geldi o an. Gecenin karanlığında sokak lambasının sarı ışığı yüzüne düştüğü için mi bu kadar yakışıklı görünüyordu? Allah'ım ben ne diyorum acaba?

''Şey... Ben iyiyim.'' Dedim. Yine onunla konuşurken aklım uçmuştu. Benim Türkçe yetmiyor, demekten başka bir şey aklıma gelmiyordu.

''Hadi evine git, hava iyice soğudu. Sana söz veriyorum. Bir hafta sonra tekrar kullanabileceğiniz hale gelecek burası.'' Dedi. Bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladım, zor bela nefes alıyordum.

NİLÜFERWhere stories live. Discover now