21. Bölüm

369 55 6
                                    




Bu bölümü yazmamın sebebi, Nix'in yaşadıklarına ışık tutmaktı. Dört yıl boyunca Zonan'ın neler yaşadığını az çok öğrenmiştik. Ama Nix, annesi öldükten sonra sarayına kapatılmış bir prensesti. Neden saraya kapatılmıştı? Zonan'dan ve ona olan hislerinden neden kaçtı?

Bundan önceki bölümlerde ve özellikle birinci kitapta (Perilerin Şarkısı'nda) Nix'e çok kızıldığını biliyorum. Zonan'a karşı olan tutumundan hoşlanmayanlar vardı. Ama her görünen bir perde arkası vardır. Zonan ve Nix'in bu bölümdeki yüzleşmeyi yapmaları gerekiyordu.

Zonan'ın da artık Nix'in onu dört yıldır sevdiğini öğrenmesinin zamanı gelmişti bence. En uygun anın bu olduğunu düşündüm.

Keyifli okumalar canımlar


☘️☘️☘️


21. BÖLÜM


Gece, gündüze göre nispeten daha serindi. Ya da bu serinlik Zonan'dan geliyordu.

Ne zaman uçlarda bir duygu yaşasam bedenimden çıkan ateşin yükseldiğini hissedebiliyordum. Aynı şey Zonan için de geçerliydi. Bu yüzden saçındaki o beyazlığın, soğukluğundan geldiğini düşünüyordum. Soğuk ve kar dendiğinde akla gelen ilk renk beyaz olurdu. Ateş dendiğinde kırmızı olması gibi.

Benim saçlarım da alev rengindeydi. Kırmızı ve siyah.

Belki erkeklerden büyü gücü alınmasaydı, Zonan'ın elementi hava olacaktı. Bu yüzden soğuktu. Bu yüzden öfkelendiğinde ya da bir duyguyu aşırı yaşadığında etrafına delici bir soğuk yayıyordu.

Kaskatı bedenini sürüklemek için elini tutup "Gel," diye çekiştirdim.

"Bundan hoşlanmadım," diye homurdandı.

Gözlerimi devirerek onu biraz daha çekiştirdim. "Askerlerine keskin bir bakış at. Bana bakmaya cesaret bile edemezler." Üzerimdeki geceliğin muhafazakâr bir yanı yoktu. Ve bu şekilde çadırdan çıkmamın onu rahatsız ettiğini aldığı nefeslerden bile anlayabiliyordum.

Sonunda yürümeyi kabul ederken "Bakışlarını engelleyebilirim ama kafalarındaki düşünce ve isteği yok edemem," dedi.

"Ben onların kraliçeleri, krallarının da karısıyım. Söyler misin, neden benimle ilgili istek duysunlar?" Bu iğrençti.

Zonan birkaç askere ölümcül bakışlar attı. Fakat hiçbiri zaten bize bakmıyordu. Ya da bakmaya cesaret edemiyorlardı. Elimi bırakıp arkama geçerken "Çünkü üzerinde rahibe kıyafeti bile olsa insanda dönüp bakma hissi uyandırıyorsun," dedi. Kollarımın iki yanından tuttu ve yürürken, geniş gövdesiyle geceliğimin açıkta kalan tüm yerlerini örttü. "Dönüp bakma hissi uyandığında insanlar..." Söylemek istediği ama söylemediği kelimeleri zorla yutkundu. "Bir de bu gecelikle..." Ağzının içinden küfretti.

Gülmemek için dudağımı ısırdım. Gülmek için doğru bir zaman değildi. Herkese uydurduğum "Zonan ve Txerrea'dan nefret ediyorum," hikâyesini biliyorken değil.

"Gördün mü?" dedim. Zonan'ı kampın dışındaki açıklığa getirdiğimde. Ormanın kenarına kurulan kampın hemen arkasında geniş bir ova ve uçurum vardı. Buradan dolunay ve İmparatorluk Şehri'nin çıkışıyla, Untxia Krallığı arasında boylu boyunca uzanan Tyrese Nehri gözler önüne seriliyordu. "Geniş gövden işe yaradı."

Tekrar homurdandı. "İşe yaramayan durumlar olabilir. Bazen. Sadece bazen. Düşünerek hareket et, Nixavis."

Düşünmeden yaptığım ve söylediğim şeylerden Zonan da son bir ayda nasibini almıştı. Ve alışsa iyi olurdu. Söylediği şeyi umursamadan "Ay ışığı ne kadar güzel görünüyor, değil mi?" diye sordum. Dostum. Sırdaşım. Kalbimi tam anlamıyla açtığım tek arkadaşım. Ay'dı. Via'ya bile anlatamadıklarımı geceleri ona anlatırdım.

TILSIMIN SESİTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon