23. Bölüm

381 58 7
                                    




Önceki bölümde uzun bölümleri artık olduğu gibi attığımı söylemiştim. Ama bu sefer ikiye bölmek durumunda kaldım, çünkü A4 ile toplamda 16 sayfaydı ve şimdi attığım haliyle bile baya uzun oldu.

Bölümün içeriğiyle ilgili uyarı geçmem gerekiyor:

Cinsellik bakımından +16  bu ve bir sonraki bölüm.

Rahatsız edici bir sahne yok, çıplaklık mevcut. Bu uyarıyı başta yapmam gerektiğini düşündüm. Platformda her yaş kesiminden okurlar var.

+18 yazma konusunda da epey kararsızım. Herkes Zonan ve Nix'in evliliğini bekledi bir kitap boyunca. Dolayısıyla bu beklenti +18'e olan beklentiyi de arttırmış oldu. Fantastik kitaplarda cinsellik olması heyecanın yönünü değiştirdiği için yazar için de okur için de önemli. Ama hâlâ kararsızım. Eğer yazarsam yayınlamış olurum dolayısıyla sizin de haberiniz olur

Keyifli okumalar 😘

☘️☘️☘️



     23. BÖLÜM

          *NİX*



Meki, saçlarımı yıkarken zihnim bomboştu. İlginç bir şekilde.

Bugün yaşadıklarıma anlam veremiyordum. Serkeşler'in hangi akla yatkın bir sebeple bize saldırdıklarını aklım almıyordu. Yaptıklarının elle tutulur bir yanı yoktu. Mantıksız.

Ne olacağını düşünmüşlerdi ki? Txerrea kampına saldırıp Kral Zonan ve Kraliçe Nixavis'i öldüreceklerini mi? Galip geleceklerini mi? Ki neye galip gelmeye çalıştıkları bile belli değildi. İmkânsız bir ihtimal olsa da hepimiz ölmüş olsaydık ne olacaktı? Tanya, Zonan'ın kız kardeşiydi. Zonan'la ikimizin ölmemiz halinde Txerrea ve Tanya'nın kraliçesi olduğu Suxeta Krallıkları birleşecekti. Yani Txerrea'yı Zonan ölse bile düşürmeleri imkânsızdı.

Zonan, o çocuğu iğrencin ötesinde bir hamleyle öldürdükten sonra Vera, beni alarak çadırına götürmüştü. Çadıra girdiğimde ilk aklıma gelen Rhi'ydi. Sırtındaki yarası. Neyse ki Vera onu, kamp sınırına gittiklerinde iyileştirmişti de bir de onun için endişelenmiyordum.

Vera, yaralarımı kontrol ettikten sonra üzerimdeki kurumuş kanları menekşe kokan bir tılsımla temizlemişti. Ama uzun bir banyo yapmadığım sürece kan kokusunu alacak gibi hissettiğim için kendi çadırıma gelir gelmez Meki'ye banyoyu hazırlamasını söylemiştim.

Meki'nin saçlarımı yıkaması için küvette geriye doğru uzanıp başımı küvetin kenarına yasladım. Meki, uzun dalgalı saçlarımı güzelce yıkadı.

Meki küvetin dışına sarkan ıslak saçlarımı sıkarken "Teşekkür ederim," diye fısıldadı. Çok sessiz ve ihtiyatlı olmasaydım muhtemelen duyamayabilirdim. Mahcup ve utanmış görünüyordu.

Kaşlarımı çattım. "Ne için?"

Anında gözleri doldu. "Beni ve diğer kızları kurtardığınız için."

Bir an için kaşlarım havaya kalktı. Bu, teşekküre layık bir hareket değil; olması gereken bir hareketti. Ne yapacaktım yani? Serkeşler, onları götürürken öylece izleyecek ve buna izin mi verecektim? "Elbette, yapacaktım, Meki. Teşekkür etmene gerek yok."

Küvetin yanındaki süngeri eline alıp üzerine esans ve köpük sıkarken "Çoğu kişi yapmazdı, majesteleri," diye fısıldadı. "Biz, birçokları için kurtarılmaya değer değiliz."

Sinirle homurdanarak gözlerimi devirdim. Meki benim elim, ayağım, her şeyimdi. Hasta olduğumda yanımdaydı. Giyinirken, banyo yaparken, yemek yerken. Eğitmenlerimin yaptığı sınavlara hazırlanırken. Meki olmasaydı... bilmiyordum. Sakat kalırdım. "Beni, birçokları ile karıştırmayacak kadar uzun süredir tanıyorsun." Sesim sert ve katıydı. "Yine olsa aynı şeyi yaparım. Teşekkür etme. Asla."

TILSIMIN SESİOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz