5. bölüm imkansızlar

9 16 0
                                    

"Bırak imkansız kalsın. Herkesin bir imkansız'ı olur, bizim ki de bu olsun...."

Zaman ve mekan kavramı gitmişti. Yok olmuştu ikiside.

Peki benim şefkat hissetmem normal miydi? Eymen'in eli yüzümü okşadıkça hasret kaldığım o sevgiyi hissediyordum sanki...

Gözlerim ne yıkımlar, ne ölümler, ne katliamlar görmüştü. Sadece benimki değildi bunlar. Bi aşk ve kardeşlik dışında sevgi görmemiştim ben. Kasvet doluydu bu insanlar,bu şehir, bu ülke, bu dünya, bu evren. Acı doluydu kalpler. Peki sevgi gerçekten var mıydı? İşte bu tartışılırdı. Bu yüzden emin olamıyordum ve çok yalancı geliyordu.

Önümde beynim çalışmasa bile anlayacağım şekilde benden hoşlandığını söyleyen ve benim yaşlı maymun dediğim kişi şuan beni öpüyordu ve ben birşey yapamıyordum.

Dokunuşu tutku veya nefret dolu değildi. Yumuşak ve sevgi doluydu. Benim için ilk değildi belki çünkü daha önce sevgilim olmuş ve daha ileriye de gitmiştim ama hiç böyle hissetmemiştim.

Ne o bende mi aşık oldum da haberim yok yoksa lan!

Sonunda geri çekildiğinde çok kısa suratıma baktı. Ardından eylemin saçlarına eğilip bir öpücük kondurduktan sonra odadan çıktı..

~Eymen'in gözünden~

Hayatımda ilk defa hem bukadar rahat hem de bukadar kötü hissediyordum. Lavinya ile tanışalı ne kadar olmuştu bilmiyordum ama ilk gördüğüm andan itibaren çok dikkatimi çeken biri olduğunu biliyordum. Daha ilk gün onda farklı şeyler olduğunu biliyordum.

Zekiydi, cesurdu, atılgandı, ne kadar inanmasada sevgi ve merhamet doluydu. İlk gördüğüm gün 'bu kız kafadan gidik ama muhteşem' dediğimi hatırlıyordum içimden.

Sırf kaçmak için acımadan 10'dan fazla adamı öldürürken aynı zamanda hayvanlara ve çocuklara kıyamayacak, Kadınları koruyacak kadar masumdu. Evet, bir süre onu gözlemlediğim de bunu çok iyi görmüştüm. Sokakta gördüğü her ihtiyacı olan kadına ve çocuğa yardımcı olmaya çalışıyordu. Bir keresinde sokakta çiçekli elbisesi ile kaldırımda eğilmiş, bir yavru kediyi severken "Sende mi yalnızsın? Seni de mi sevmiyorlar?" Diye ciddi ciddi yavru kediye soru sormuştu. Az sonra ise kedinin annesi gelip ona tısladığında başkaları korkup kaçarken o, "Bak annen benimkinin aksine seni seviyormuş. Git hadi ona." Diyerek yavru kediyi annesine doğru göndermişti. İşte onun farkı buydu. Kendisini duygusuz ve sevgisiz ilan etsede o mükemmeldi. Gözleri aynı onun gibiydi, bir renk dış görünüşünü bir renk ise asıl içini anlatıyordu bana göre. Dıştan baktığında kimsenin genelde sevmediği kahverengi yani, asi kaba tehlikeli zengin bir asi gibi genel dursada içi herkesin seveceği türden bir renk olan mavi gibiydi. Canlı ve sevgi dolu. Bu onun farkıydı. Sanatı seviyordu. Her türlü.  Belki de ikisi bile olabilirdi hatta ama gözümü ondan alamadığım kesindi.

Baştan beri onu bin türlü bahane ve geçiştirme ile geçiştirmiş, yanımda tutmaya çalışmıştım. Hatta sırf bunun için hislerimi daha çözemeden onu en büyük zaafindan bile vurmuştum bir şerefsiz gibi... o güne kadar belki gerçekten duygusuzdur diye düşünmüş ama o an ağlayışlarını, çığlıklarını, yalvarışlarını duyduktan sonra içime oturmuş ve böyle olmadığına bir nevi emin olmuştum. Benim yüzümden bunu yaşandığı için utanıyordum. Sakladığı şeyler vardı. Ben bunların belli bir yarısını biliyordum ama diğer yarısı?

Bilmiyordum ama tek bildiğim onu bir süredir sevdiğimdi. O bana yaşlı maymun, yada herkes umut derken eymen der, sinir etmekten zevk alırdı. Bu davranışları ilk başta sinir ederken şimdi sinir etmiyor aksine mutlu ediyordu. Sanki ailemden, anne ve babamdan almadığım sevgiyi, şımartılma hissini ondan alabilirdim ve eğer olsaydık beni bırakmazdı gibi geliyordu...

Savaşın DansıWhere stories live. Discover now