20. bölüm

2 0 0
                                    

(Resul Dindar ve öykü Gürman/ sarıl bana, Sibel bilgiç/Alışamadım.)

Acı bitti, bedenim enkazdan çıkmış gibiydi ama acayip şekilde rahatlamıştım. Başımı koyduğum yer o kadar rahattı ki her an uyuyabilirdim. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp orada oraya koşturan insanların sesini dinledim.

7 Aralık 2024 saat 22.11 ve ben anne oldum..

Gözlerimi açtığımda etrafa bakındım yanımdaki kadın doktor gülümsüyordu.

"Gözünüz aydın, nur topu gibi bir Oğlunuz oldu. Pek güzel maşallah." Dediğinde gülümsedim.

Pek inanasım gelmiyordu çünkü bebekler ilk doğduklarında neredeyse tamamen şiş oldukları ve yüzleri oturmadığı için çirkin olurdu ama kadın güzel dediyse benim oğlum güzeldi, itiraz etmezdim.

Ne de olsa benden çıkmıştı değil mi?

Daha sonra onu bana verdiler... Kendimi çok garip hissettim. Annem beni kucağına aldığında nasıl olmuştu da böyle, benim gibi hissetmemişti? Bu çok güzel birşeydi... doğduğu anda sanki sevemeyecekmiş yada doğsa da birşey değişmeyecek gibi hissediyordunuz ama çok şey değişiyordu. Alışmaya zorlansanız bile onun o tenini, onun herşeyini hissetmek bile yetiyordu dünyaların sizin olmasına. Ben enazından böyle hissetmiştim. Bunun hakkında da birkaç şey okumuştum aslında. Bazı anneler çocuklarına ilk bir hafta alışamıyordu ama ben kucağıma alır almaz çok farklı hissetmiştim.

Bu sorun cevabı için de anneme gitmem gerekiyordu sanırım çünkü beni sevmemesine hiçbir neden yoktu aslında. Aynı sevmesine bir neden bulamadığı gibi...

Aklıma gelen düşünceleri savuşturdum ve oğlumu izledim. Gerçekten de yüzü şuan çok tombul duruyordu ancak bu güzel yada erkeklere denilen tabirle de yakışıklı olduğu ve aslında minnacık olduğu gerçeğini değiştiremezdi. Küçücüktü, erken doğduğu için normalinden küçüktü..

Kokusunu içine çektiğimde çoktan susmuştu. Kulağına adını fısıldadım. Onu benden aldıklarında da sesimi çıkarmadım, nasıl olsa bana geri vereceklerdi. Onu bekliyor olacaktım.

Daha sonra beni odaya aldılar. Ben yatağa yattığım sırada odaya dalan kişilerle, bana yardım eden hemşire ve benim bakışlarım kapıya kaydı. Neşe ve alvin önde durmak üzere hepsi kapıda dikiliyorlardı. Çocuk gibilerdi hala.

Neşe koşarak içeri girdi ve hemşire kenara çekilirken üzerime atlarcasına sarıldı. Daha yeni doğum yapan birine böyle sarılması mantıklı değildi ve canımı da yakmıştı açıkçası.

Sızladığımda geri çekilmeye çalış ama bu sefer ben onu bırakmadım. Doya doya sarılmasını izin verdim ve ben de sarıldım.

O ağlarken benim de gözlerim dolmuştu hatta birkaç damla da akmıştı ama hemen sildim. Geri çekildiğimde görüş açımdan çekildi. Çocuklara gülümsediğimde hepsi ağlamaya başladı. Eymen ağlamıyordu o daha sakin ama donmuş gibi duruyordu ya neyse.

Bu normal bir ağlama değildi ama bildiğin sesli hüngür hüngür ağlıyorlardı! Yüksek sesten kulaklarım patlasa da onlara inat ağlamak yerine kahaha attım. Yanımdaki hemşireye baktığımda uzaylı görmüş gibi bakıyordu. Gençti, benle yaşıt bile olabilirdi ve yeni başladığına da emindim. Daha yeni yeni görmeye başladığı bu ortamda bizim gibi böyle bir manzara ile karşılaşması ona da şok etkisi yaratmıştı. Hemen korku dolu adımlarla birkaç küçük adımda çıktı odadan.

Onları çok kısa süreliğine es geçtim ve eymen'e baktım. Titreyen dudaklarımla gülümsedim daha büyük şekilde. Elimle gel işareti yaptığımda yaşça yanıma yaklaştı. Daha sonra ise dayanamamış olacak ki bir adım daha atarak sıkı sıkı sarıldı.

Savaşın DansıWhere stories live. Discover now